NURETTİN KALDIRIMCI : Liyakat eksikliği başa bela

12.06.2023

Rejim arayışlarının, toplumsal tartışmaların, siyasi eleştirilerin kökeninde her zaman daha iyi bir yönetim özlemi vardır.

Devletin de milletin de iyi yönetilmesinin gerekli ve yeterli şartı, siyasetçinin de bürokratın da liyakat sahibi olmasıdır.

Liyakat; işin ehli, işin gerektirdiği vasıf ve yeteneklere sahip olmak, işe uygunluk demektir. Çoğu kere bir derece meselesidir. Bir işi en iyi şekilde yapabilmek için gerekli ve yeterli eğitim seviyesi, tecrübe, uygun kişilik ve karakter ile gerekli davranış özelliklerinin hepsidir.

Bir başka ifadeyle, bir meslek, sosyal konum veya statüde gerekli görülen özelliklere sahip olmaktan dolayı layık olma durumu liyakattir.

Kamu yönetimi açısından baktığımızda, istihdam edilecek olanların kişisel dostluk, aynı siyasi görüşü veya ideolojiyi paylaşma, akrabalık, hemşehrilik vb. ölçütlere göre değil; görevin gerektirdiği niteliklere göre seçilmesi veya atanması liyakat düzeninin olmazsa olmazıdır.

***

Sayın Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek devir teslim töreninde, mevcut hükümetin temel hedefinin toplumsal refahı artırmak olduğunu ifade ederek, “Önümüzdeki dönemde bu hedefe ulaşmada şeffaflık, tutarlılık, öngörülebilirlik ve uluslararası normlara uygunluk temel ilkelerimiz olacaktır. Türkiye’nin rasyonel bir zemine dönme dışında bir seçeneği kalmamıştır” diye konuştu.

Sayın Şimşek o kadar önemli şeyler söyledi ki… Öteden beri “kanayan bir yaraya” neşter attı; ekonomi politikası ve uygulamalarındaki derin siyaset ve yönetim zafiyetine yani liyakat eksikliğine işaret etti.

Bir bakıma hepimizi şaşırttı ve birazcık da olsa umutlandırdı.

Ekonomide gidilen yolun sürdürülebilir olmadığını, hatta akıldışılığını vurguladı.

Kabul edelim ki, üzerinde durulan hususlar ekonomi için olduğu kadar liyakat ve siyasi sorumluluk açısından başka alanlar için de büyük ölçüde geçerlidir.

Bu tespitler sadece ekonomi için söylenmiş değil; bir bakıma mevcut iktidar ve sistem için de ciddi bir eleştiri, bir ihtar niteliğinde.

***

Bizim ülkemizde liyakatin ya da nitelikli insanın stratejik önemi hiç anlaşılamadı, liyakatsizliğin bedelinin ne olduğu hiç bilinemedi.

Ülkemizdeki liyakatsizlik düzeyi sadece ekonomide değil hayatın hemen her alanında hepimize ağır bedeller ödetiyor. Sadece devlette değil, toplumsal hayatın her alanındaki iş ve insanlar, bütün meslek ve meşguliyetler için de liyakat eksikliğinden bahsedebiliriz.

Özellikle siyaset, bürokrasi, hukuk, ekonomi, eğitim, güvenlik, sağlık vb. kamusal alanlarda kısaca liyakat ya da yönetim kalitesi bakımından yetersiz düzeyde olduğumuz açıktır.

Çoğu üst düzey yöneticinin yani siyasetçi ve bürokratın kerameti kendinden ve etrafta nemalananlardan menkuldür!

Kamu yönetiminde ve toplumsal hayatın diğer alanlarında tarafsız ölçüm ve değerlendirmeler yapılsa başarılı denebilecekler o kadar az, başarısız kabul edilecek yönetim ve yöneticiler o kadar çoktur ki…

Kime ne olmuş ki? Başarısızlığından dolayı kim cezalandırılmış ki?

Ülkemizde ve kurumlarda siyaset ve yönetim sorumluluğu açısından kıyametler koparken, kaç siyasetçi, kaç bürokrat istifa etmiştir? Edebilirler mi?

Kaybedecekleri haysiyetlerinden fazla olanlar tabii ki istifa edemezler. İstifayı enayilik gibi bile görebilirler.

***

Kral çıplaktır!

Sahi, milli gelirimiz niçin azalmaktadır, biz niçin gelişmekte olan ülke kategorisinde kalmaya devam ediyoruz? 1970’li yıllarda aynı seviyede milli gelire sahip olduğumuz Güney Kore bugün niçin üç katımızı aşmıştır?

Siyasette, bürokraside ve toplumsal hayatın diğer alanlarında yerli/milli yol ve yöntemlerle seçilen veya atanan liyakatsiz, niteliksiz tipler maaşa, makama kavuşunca bir bakıma kifayetsiz muhterislerin at oynattığı bir ekosistem oluşmaktadır.

(Kifayetsiz muhterislerin dünyasını anlamak için “Dunning-Kruger Sendromu” başlığı altında yazılanları lütfen okuyunuz! )

Deyim yerinde ise liyakatte adil rekabet ortamı yoktur; liyakatsizlik siyasi, sosyal ve kültürel açıdan koruma altındadır! Hatta ekonomide “kötü paranın iyi parayı kovması” gibi, toplumsal hayatta da “negatif bir seleksiyon sürecinin” varlığından söz edebiliriz.

Bizdeki siyaset ve bürokrasi cenahı inanç ve ideolojinin liyakati ikame edebileceğini düşündü, kendine yakın tiplerle çalışmanın veya aynı siyasi görüşü paylaşmanın başarı için yeterli olduğunu zannetti.

Ekip kurma amaçlı ve siyasi, ideolojik, inanç, mezhep, tarikat kardeşliği temelli kadrolaşma, bana sorarsanız son 150 yıllık tarihimizde çok bilinen komitacılıktan başka bir şey değildir. Bu anlayış açıktır ki sadece geleneksel hastalığımız olan rövanşizmi besleyip büyütür.

Türkiye siyasette, bürokraside, sivil toplumda haksız kazançlar ülkesidir. Hak edilmeyen yetkilerin, mevki, makam, unvan ve paranın bol olduğu bir dünyadır ülkemiz.

Türkiye’de seçim ve atamaları ya da parayı takip edin, sistemin nasıl haksızlık ve ahlaksızlık yani liyakatsizlik ürettiğini rahatlıkla görürsünüz.

***

Mevcut kamu yönetimi liyakat açısından değerlendirilirken Sayın Cumhurbaşkanı’nın sorumluluğuna işaret edilmesinin anlaşılır bir tarafı vardır. Ama ya onun etrafındaki, seçme ve atama yetkisi de kullanan onlarca, yüzlerce siyasetçi ve bürokrata ne demeli?

Eğer Sayın Şimşek’in dediği gibi çoktandır rasyonel olmayan bir çizgide yürünmüş ise anlı şanlı kurullar, başdanışmanlar, bakanlar, milletvekilleri, genel müdürler, bilumum üst düzey bürokratlar bu gidiş karşısında ne yapmışlardır?

İktidarın gözü kapalı savunmasını üstlenen bilim ve düşünce insanları, yazarlar, gazeteci ve televizyoncular liyakatin neresinde, nerede durmaktadırlar?

Sadece ekonomide değil başta adalet olmak üzere birçok alanda kötü yönetim ürünü bu kadar vukuat varken yıllardır sessiz kalmış “organik aydın”ı  liyakat ya da iş ahlakı açısından eleştirmek, sorgulamak gerekmez mi?

Hukuk da mevzuat da ahlak da itaat/sadakat duygusunun ya da minnet borcunun, görevin kendisinden daha önemli olmadığını emreder!

Özeleştiri yoksunu, gerçeğin peşinde koşmayan, kesin inançlı ve megaloman, kifayetsizlikle malul aydınların oyununa gelmemek gerekir. Şahsi çıkarları için siyasi bir görüşü savunan, çağdaşlık, bağımsızlık, dindarlık, milliyetçilik gibi kavramların içini boşaltan bu aydınların verdiği en büyük zarar siyaseti ve bürokrasiyi işlevsiz kılmaktır.

***

Kamu yönetiminde veya siyaset ve bürokrasinin söz konusu olduğu her alanda deyim yerinde ise öncelikle “ortodoks” yaklaşım gereklidir; yani insanlığın bilgi birikimini esas alan, çağdaş sosyal bilimlerin, siyaset ve kamu yönetiminin gerektirdiği anlayış ve uygulamalar…

Komplocu görüşlere yatkın tiplerin ileri sürdüğü beka açıklamaların çoğu uydurmadır. Ama eğer çağdaş yönetim ilkeleri konusundaki ihmal ve umursamazlık devam eder ise; siyaset kurumu, hukuk düzeni, ekonomi, eğitim, bilim ve teknoloji, dış ilişkiler dahil birçok konunun geleceğimiz açısından ciddi riskler içerdiği de doğrudur.

Siyaset ve bürokrasideki liyakatsizlik ya da kötü yönetim belki de beka meselesi olarak görülmesi gereken en önemli konudur.

***

Liyakatin kurumsallaşması bakımından siyasi rejim ve sistem tercihi önemlidir. Otokrat ya da otoriter denebilecek rejimlerde, adil olmayan istihdam ve rekabet ortamında liyakatin kıymeti yoktur. En başta eğitim sistemi sonra da bürokrasi olmak üzere başarının doğru dürüst ölçülmediği ve hakkaniyete uygun ödüllendirilmediği ülkelerde liyakat kolay kolay yerleşip kurumsallaşamaz.

Kuvvetler ayrılığı ilkesi demokrasi ve hukuk devleti amaçlı tanımlanmayı hak edecek olgunluğa illa ki kavuşturulmalıdır. Yargının bağımsız ve tarafsız olmadığı bir ülkede bırakınız adalet, iyi yönetim ve demokrasiyi; devlet bile yok sayılır!

Hukuk ve adalet bahsinde belki de en az ekonomi kadar rasyonel olmayan bir çizgide bulunduğumuzu kim, ne zaman dile getirecek acaba?

***

Bu kadar tecrübeden sonra hiç olmazsa üst düzey yöneticilerin formasyonunu sağlayacak bir kurumun yokluğu ülkemiz için ciddi bir eksikliktir.

ABD başkanlık sistemindeki üst düzey yöneticilerin Senato onayına bağlı olarak göreve atanma şekli, bürokrasinin liyakat esaslı çalışmasının iyi örneklerinden biridir.

Bilindiği gibi “meritokrasi” özellikle kamu yönetiminde daha bilgili ve yetenekli kişilerin seçilmesini, ilerleme ve yükselmelerinin bilgi, başarı ve yetenek kıstaslarına göre yapılmasını amaçlar.

İdeolojik, politik ya da başka gerekçeyle ayırım yapmaksızın kendi alanlarında en iyi olanların öne çıkarılması önemlidir. Ne yapıp edip siyaset ve bürokraside liyakati olabildiğince kurumsallaştırmak gerekmektedir.

Liyakat konusunda paradigma değişimi denebilecek düzeyde yeni bir bakış açısını benimsemekten, en azından kamu yönetiminde konuyu hayati bir zorunluluk gibi görüp gereğini yapmaktan başka çare yoktur.

………….

Nurettin Kaldırımcı: Profesör, İşletme Yönetimi. Rekabet Kurumu eski Başkanı. 20. dönem Kayseri Milletvekili (1995-1999).

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir