01.10.2023
Kurulduğu günden beri (12.12.2019) pek bir varlık göstermedi Gelecek Partisi. Beklentilerin çok altında kaldı. Zaten öyle fazla bir beklenti de yoktu; çünkü GP halktan gelen talepler doğrultusunda ortaya çıkan siyasi bir oluşum olmamıştır.
Partinin lideri Sayın Ahmet Davutoğlu AKP’deki uzun vadeli siyasi emellerine ket vuramayınca önce Pelikan bildirisiyle itibar suikastına uğratılıp etkisizleştirildi, sonra da yetkisizleştirip yol verildi.
O da ağır bir siyasi bagajla yeni bir yola girdi ve partisini kurdu.
Ahmet Davutoğlu 1 Mayıs 2009’da Dışişleri Bakanlığı’nın başına geçtiğinde her ne kadar “Komşularla sıfır problem ilişkisini maksimum çıkar ilişkisine dönüştürmek” istediyse bunda pek başarılı olduğu söylenemez.
Mavi Marmara olayı onun Dışişleri Bakanlığı döneminde meydana gelmiştir (30-31 Mayıs 2010). Mavi Marmara olayında on vatandaşımız hayatını kaybetti. Gerekli öngörülere ve tedbirlere göre hareket edilseydi hiç böyle bir olay yaşanmayabilirdi.
Türkiye’yi “düzen kurucu ülke” yapmak isteyen Davutoğlu’nun Arap Baharında da dış politikayı istediği gibi yönetemediği görülmüştür. Arap Baharının Suriye’de “hesap hatası” olarak Ahmet Davutoğlu’nun karşısına çıkmasıyla, Stratejik Derinlik siyasetinin sonuna gelinmiştir. Zira Türkiye Balkanlar’da ve Ortadoğu’da yeni Osmanlıcı emellerini diriltememiştir.
Devletlerin olduğu her yerde hiçbir parti devletin çıkarlarına aykırı hareket edemez. Ahmet Davutoğlu AKP başkanıyken ülkenin en karanlık üç aylık dönemlerinden birinde başbakan olarak görev yaptı. 7 Haziran 2015 seçimleri ardından tekrarlanan 1 Kasım 2015 seçimleri öncesindeki üç ayda yüzlerce insan hayatını kaybetti, binlerce insan yaralandı.
1990’lardaki faili meçhullerin karanlık yüzünü o üç aylık sürede bütün ülke gördü. Adeta beyaz Toroslar hortlamıştı doksanların karanlığından. Nereden, nasıl çıkmışlardı? Her kes ürkmüştü ama, gerçek buydu.
O üç aylık döneme ilişkin hiç özeleştiri yapmadı Sayın Davutoğu. Bu, kurduğu partinin var olan siyasi bagajının altında kalması, hiçbir gelecek vaat etmemesi demektir; nitekim öyle oldu. Gelecek Partisi sadece ismiyle gelecek vaat etti, aslında o geçmişin enkazı altında kalmış bir partiydi.
GP’nin bir misyonu ve vizyonu yok; hiç olmadı zaten.
Daha doğrusu ölü olarak doğmuştu bir Aralık soğuğunda; doğumuyla kimsenin içini ısıtamamıştı. GP hiçbir zaman halka umut olmadı, halkın derdine derman olmadı, halkın içini ısıtmadı. Parti lideri halkın değil kendi geleceğini düşündü.
Halkı yabana atmamak gerekir; halka sırtını dayanamayan ya da halkın içinden çıkmayan hiçbir oluşum başarılı olamaz. ‘Stratejik Derinlik’ hocası Sayın Ahmet Davutoğlu’nun bunu ıskalamış olması pek manidardır. Çünkü stratejik derinliğin kalbinde bir halkın (ülkenin) jeopolitik gerçekliği yatmaktadır.
Tarih göstermiştir ki stratejik derinlik ve jeopolitik gerçekliği birlikte yürüten liderler başarılı olmuştur.
Ahmet Davutoğlu parti olarak ne AKP ile hesaplaştı ne de eski başbakan olarak o üç aylık dönemle ilgili özeleştiri verdi; çünkü Ahmet Davutoğlu halkın değil devlete yaslanmıştı.
O nedenle o üç aylık dönemle ilgi özeleştiri yapamaz. Bu, devletin ali menfaatlerini halktan üstün tutmak demektir.
Ahmet Davutoğlu hiçbir zaman halk lideri ile devlet adamlığını sentezleyemedi; hep devlet adamı-devlet memuru olarak kaldı. Hâlâ partisinin başında bir devlet adamı olarak vazifesini yapmaktadır.
Devlet adamları için hangi partide görev yaptığı önemli değildir; önemli olan devlete hizmet etmektir. Ahmet Davutoğlu da muhalefetin içinde muhalifmiş gibi davranarak hizmetini yerine getirmektedir.
Ahmet Davutoğlu AKP’nin düşük profilli başkanı olarak görev yapsaydı GP diye bir parti ortaya çıkmazdı; ama o uzun vadeli siyasi emellerine ket vuramadığı için yeni bir parti kurma yoluna gitti. 3 Kasım 2002 genel seçimlerinde AKP’de Başbakan Baş Müşaviri ve Büyükelçi olarak hizmet verdiği partiye çok şey verdi ama ondan çok az şey aldı.
Davutoğlu yeni bir parti kurma yoluna girdiğinde gördü ki elinde kendine ait çok şey kalmamıştı. Stratejik Derinlik kitabı başta olmak üzere söylediklerinin çoğunun havada kaldığı, yazdıklarıyla duruşu arasına çok şey girdiği görülmüştür.
Halk her şeyin farkında; neyin lehine, neyin aleyhine olduğunu bilmektedir.
O nedenle halk GP’ye teveccüh etmedi, GP’yi tercih etmedi. Ahmet Davutoğlu’nun halk ile devlet arasında attığı “siyasal İslamcı dikişler” tutmadı, işin teori ile pratik arasındaki makas açıldıkça açıldı partinin aleyhine.
Halklar olmadan devletler yaşayamaz. GP’nin misyonunda ve vizyonunda eksik olan halktı. Partinin üzerinde hep devlet vardı; ama partinin ayakları halkın toprağına inememişti ve yapılan “siyasal İslamcı aşı” da tutmamıştı. Parti, devlet ile halk arasında muallakta kalmıştı.
Gelecek Partisi geçmişi ve gerçekliği olmayan halksız bir devlet partisi. Devletin dar ve yüzeysel mahfillerinden doğmuş ama halkın içine karışamamış bir parti.
Bu haliyle ne devleti uluslararası platformlarda temsil edebilir ne de halka umut olabilir. Ne devletin siyasal gücü olabilir ne de halkın partisi olabilir. Ne iktidara aday olabilir ne de muhalefeti çekip çevirebilir.
Ancak büyük siyasi teorilerin küçük partisi olabilir.