Nurettin Kaldırımcı : Siyaset ve isyan ahlakı

Foto: Nurettin Topçu

08.09.2023

Siyaset zorunlu, olmazsa olmaz nitelikte, bu nedenle hep gündemde. Herkesin gündeminde.

Özellikle gelişmekte olan ya da geri kalmış ülkelerde okumuş yazmışların, idealistlerin, sağ sol bütün politik grupların ve sokaktaki insanın sanki günlük gıdası.

Bir bakıma nasıl yaşamak ve yönetilmek istiyoruz sorusuna toplumun verdiği cevap. Ortak aklı, yönetim zihniyetini, ülkelerin gelişmişlik durumunu gösteriyor.

Siyaset devleti, toplumu yönetiyor. İktidar gücünü kullanıyor; yasa çıkarma, liderlik, yönetme işlevi var.

Vizyonu ve yetkinliği ölçüsünde toplum gelişiyor, vatandaş huzur ve refaha erişiyor. Siyasetin yetki kullanma ve yönetme kalitesi toplumu sıçratabiliyor.

Aksi durumda yani bilgi, birikim ve ahlaki duruş yeterli olmadığında toplumun ve ülkenin önünü kapatıyor, kaynakları israf ediyor, vakit kaybettiriyor. İnsanların mutluluğunu çalıyor.

***

Siyasetin zorunlu unsurlarının başında tabii ki düzenlemeler vardır. Bu bağlamda, üstelik bir buçuk asırlık parlamento tecrübesine rağmen Türk siyasetinin hukuk alt yapısının yeterli olduğunu söylemek mümkün değildir.

Sistemik bütünlük önemlidir. En başta siyasi rejimin ne olduğu, devletin temel organları ve nasıl yönetileceği, hükümetlerin kuruluşu, siyasi partiler, seçim sistemi vs. ülkenin birikimini yansıtan anayasa ve yasalarla açıklığa kavuşturulacaktır.

Siyaset kurumunun yapı ve işleyişi hukukileştirilmeli ve demokratik mekanizmalarla meşruiyet kazanmalıdır

Yetersiz düzenlemeler çoğu kere birçok siyasi tartışma ve kargaşanın asıl nedeni olabilmektedir.

Yapılacak düzenlemelerin kalitesi öncelikle belirsizlikleri sonra da insan kaynaklı birçok olumsuzluğu ve istismarı önleyecektir.

Türkiye’de siyasetin dünden bugüne gündemini, öncelikle anayasa meselesini, sonra da siyasi etik ve siyasetin finansmanı gibi hususlardaki tartışmaları bir hatırlayınız.

Sayın Cumhurbaşkanı’nın kaçıncı kere aday olduğuna dair tartışmaları, anayasadaki düzenlemenin hem de siyah beyaz kadar farklı yorumlandığını ne çabuk unuttuk!

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin referanduma sunulması sürecinde, sistemi etkinleştireceği iddia edilen “tamamlayıcı yasaların” bugüne kadar niçin çıkarılmadığını gel de merak etme…

Anlaşılan odur ki, demokrasinin işlevi bakımından, ortaya çıkmış ve çıkacak olumsuzlukların hukuki düzenlemelerle önlenmesi en azından şimdilik zor gözükmektedir.

Fakat askeri vesayet, jeopolitik şartlar, uluslararası ilişkiler vb. konular bir tarafa bırakılırsa, demokrasiyi güçsüz bırakan ahlak ve zihniyet ağırlıklı başka toplumsal faktörler var.

***

Ahlak seçenin de seçilenin de kendine ve topluma karşı sorumluluğudur. Ahlak, inanılan doğrulara ulaşmak için, ilkeli bir duruş adına sergilenen sorumluluk bilincidir.

Haz, menfaat, kurnazlık ve fırsatçılıktan öte ilkeliliği, eşitlik ve adaleti, halka hizmeti, merhameti, fedakarlığı çağrıştıran sorumluluk duygusu ve davranışı, kısaca “isyan ahlakı” en çok siyasete ve siyasetçilere yakışır.

Kültür hayatımıza bu kavramı hediye eden rahmetli Nurettin Topçu’ya göre isyan ahlakı hakikate giden yolda önüne çıkan her engeli aşma iradesidir. Bireysel ve toplumsal sorumluluk ideali sahici Müslümanlıktır.

Siyasetin sınavı güç/yetki kullanımı ile ahlakın kesiştiği yol ayrımlarıdır. İktidar uğruna ahlaktan ne kadar taviz verilip verilmediği önemlidir.

***

Siyaset kurumunun etkinliği bakımından hem düzenleme hem de ahlak meselesi gibi görülebilecek bazı başlıkları kısaca hatırlatmak isterim.

Demokrasilerde seçimler gerekli ama hiçbir zaman yeterli değildir. Seçimler birçok ülkede yapılır ama çok azında doğru dürüst demokrasi vardır. Demokrasi, sadece yöneticileri seçmek değil, adalet, eşitlik ve özgürlük ilkeleri etrafında işleyen bir düzen kurmaktır.

Kuvvetler ayrılığının, özellikle yargı bağımsızlığının bulunmadığı, özgür medya ve sivil toplumun etkisizleştirildiği bir ortamda seçimler varsa bile demokrasi yoktur.

Mesela ancak liderin istediği isimlerin seçilmesi söz konusu ise demokrasi yine yoktur!

Seçimleri bir taraf kazanabilir ve çoğunluk zulmü azınlık diktasından daha beter sonuçlar doğurabilir.

***

Muhalefet gibi iktidar da seçimleri her defasında yeniden kazanmak ister. Ama bu isteğini ahlaki ve hukuki ilkeler çerçevesinde gerçekleştirmeye çalıştığı ölçüde demokrasiden ve meşruiyetten bahsedilebilir. Çünkü, eğer devlet/kamu imkanlarını istismar etmek isterse iktidarların elinde seçim kazandıracak yeterince maddi ve manevi araç vardır!

Otoriter rejimlerin nasıl ayakta kaldığı, liderlerin nasıl ve hem de yüzde seksen doksan oy alarak seçimleri kazandığı konu hakkında bir fikir verebilir.

Modern imkan ve tekniklerle donatılmış kitle iletişim stratejileri propaganda amacıyla ve acımasızca kullanılabilmektedir.

Medyanın yani kitle iletişim araçlarının kontrolü ile profesyonel ve gönüllü trollerin sürekli sahada oldukları bir ortamda sağlıklı bir kamuoyu nasıl oluşacaktır?

En kötüsü kamu yönetiminin performansına dair bilgilerin kamuoyundan saklanması, daha kötüsü de kamuoyunun yanıltılması, manipülasyona maruz kalmasıdır.

Ayrıca, özellikle bugünün dünyasında iktidarların ve muhalefetin seçim kazanmak için başvurdukları yolların başında gelen popülizm, istismarcı siyasetin tipik göstergesidir.

Otoriter, popülist rejimlerde ödenen ağır bedeller arasında belki de en önemlisi ise haysiyetin kaybolmasıdır!

***

Makam, unvan, para yani menfaat ise davadan, devrimden ve hatta sahici manadaki din, iman, vatan, millet kaygısından daha önemli ve belirleyici olabilmektedir.

Gördük ve gözlemledik ki, menfaat uğruna mevcut siyaset, otoriterlik eğilimi ya da demokrasi azlığı kolaylıkla meşrulaştırılabiliyor.

Liyakatsiz kadrolar velinimetlerine minnet borçlarını ödemek adına durumdan vazife çıkarır ve itaat/sadakat bahsinde en ileride olmak isterler. Kraldan çok kralcı olurlar!

Bu durum otoriterleşmeyi olduğu kadar oligarşik düzeni de tahkim eder.

Bir diğer açıdan, dava ya da ideoloji gerekçeli yönetme arzusu, muhterisler tarafından kolaylıkla kamufle edilebilmektedir.

Siyasetçilerin ifsadını önleyecek kapsayıcı kurumların varlığı veya kurumsallaşma derecesinin yüksekliği kalkınma ve gelişmenin olmazsa olmazı gibidir.

İstikrar ve öngörülebilirlik için bağımsız kurumların kurulması modern demokrasilerin ve kamu yönetimi anlayışının geldiği noktayı işaretleyen bir gelişmedir.

***

Siyasetin başarısızlığı söz konusu olduğunda bazen düzenleme eksikliği bazen de ahlak ve zihniyet yetersizliği asıl neden olarak gösterilir.

Doğrusu, siyaset kurumunun etkinliği bakımından iyi düzenlemeler kadar ahlak da aynı ölçüde zorunludur. İkisi etkileşim içindedir; biri diğerini ikame etmez. Her ikisi de gerekli ama ne tek başına düzenleme ne de ahlak yeterlidir.

Adil seçimler, dürüst kamu yönetimi, adalet düzeni, liyakate saygı, şeffaflık, hesap verebilirlik, keyfiliğin sınırlandırılması vb. konular iyi düzenleme kadar aynı zamanda ahlak meselesidir.

Çağdaş demokrasilerin standartları bellidir.

Komplekse kapılmaya gerek yok, temel kriterler itibarıyla demokrasinin “yerlisi/millisi” olmaz!

***

Ülkemiz siyasetinde, düzenlemeler kadar gerekli ahlaki duyarlılığın var olduğunu iddia etmek saflık olur.

Gerekli düzenleme yapmayı da ilkeli bir duruşu da boşa çıkaran “devleti, milleti, ülkeyi tek başımıza kurtarmak” zihniyetinden, duygusundan daha doğrusu saplantısından kurtulmak sağduyunun gereğidir.

Mesele ortak hayatı inşa etmektir. Birbirimize biçim verme çabalarının işe yaramadığını hâlâ anlamadık mı?

Siyaset dünyasında gerekli düzenlemelerin yapılması, ahlakın olduğu kadar iyi yönetim, toplumsal başarı, barış ve huzurun da şartıdır.

Bir toplumda özellikle siyaset alanında haysiyet duyarlılığı azalınca, deyim yerinde ise, ne yapılsa gider; fırsatçılara, otoriter ve keyfi yönetimlere/yöneticilere gün doğar!

Duyarlı bir kamuoyunun varlığı ve etkinliği, bu anlamda hak arama, protesto, itiraz ve eleştiri kültürü bir toplumun kendi haysiyetine sahip çıkmasıdır.

İsyan ahlakının özü budur!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir