NURETTİN KALDIRIMCI : Ekosistem önemlidir

04.9.2023

Bir önceki yazıda hakikate yakın durmayı önleyen, yanlış inanma, düşünme ve davranmaya sebep olan, bireyin dünyası kadar toplumsal ortamı da kirleten sanal bir virüsten bahsetmiştim.

Virüs sanal ise de yaşadığımız olumsuzluklar maalesef gerçek.

Malum virüsün bireysel ve toplumsal açıdan doğurduğu hasar hesaplanamayacak derecede büyük, meselenin nasıl çözüleceği ise tabii ki daha önemlidir.

Memleketi kurtaracak sihirli bir reçete ya da formül peşinde de değilim. Böyle bir tavır haddi aşmak, megalomanlık veya en azından ukalalık olur.

Bilindiği gibi, kesin genellemeler tehlikeli, kestirme yollar çoğu kere yanıltıcıdır.

“Hakikate ulaşmak için uzun yolu seçmek gerekir!” denilmiş ya…

***

Biyolojiden ödünç alınan bir kavramla ifade edersek, toplumsal bir ekosistem içinde yaşıyoruz. Her türlü organizma gibi insanlar için de bulundukları ortam ya da ekosistem “hayat memat” meselesidir.

Doğal şartlar, tabii ki kültür, devlet, siyaset, eğitim, ekonomi, hukuk, din, ahlak, aile gibi toplumsal kurumlar, gelenekler, yasalar, her türlü düzenleme, küçük, büyük bütün örgütler, bilim ve teknoloji, rekabet vs. bu sistemin bileşenleridir.

Bu sistemin içinde öğreniyor, inanıyor, düşünüyor, davranıyoruz. Hayatta kalmaya, başarılı, mutlu olmaya çalışıyoruz.

Öngörülebilen bir ortam, etkin çalışan bir bürokrasi, herkese güven veren bir hukuk düzeni, iyi bir eğitim sistemi ve eğitilmiş kadrolar, özgür medya ortamı, gelişmiş bir demokrasi yoksa, hayatın her alanında bireysel başarı hikayeleri az, toplumsal başarı hikayeleri yazmak daha zordur.

Sığ sularda, küçük göllerde büyük balık yetişmiyor. Kutuplarda çiçek açmıyor. Kötü yönetilen örgütlerde ve ülkelerde de başarılı insan kıtlığı yaşanıyor.

Başarılı insanlar gibi büyük markalar, büyük şirketler, büyük ekonomiler, güçlü kurumlar ve büyük devletler uygun ekosistemlerde ortaya çıkıyor.

***

Toplumsal hayatı, bir ülkede olup bitenleri anlamak bakımından “sistem” fikri, sistemik yaklaşım çok ufuk açıcıdır. Buna göre toplumsal hayat çeşitli unsurlardan oluşan bir ekosistem, bir bütündür ve bu bütün içinde her şey karşılıklı etkileşim içindedir

Fizikteki “bileşik kaplar kanunu”nu duymuşunuzdur.

Tıpkı bunun gibi sosyolojik açıdan da siyaset, eğitim, ekonomi, adalet, güvenlik ve diğer toplumsal kurumlar bir bakıma aynı hizada ve karşılıklı etkileşim içindedir.

Zaman içinde eğitiminiz kadar siyasetiniz, siyasetiniz kadar adaletiniz, adaletiniz kadar ekonominiz, bütün bunlar kadar kalkınma ve gelişmeniz ya da devlet ve demokrasiniz oluyor!

Herhangi bir alandaki olumlu ya da olumsuz bir değişiklik hayatın diğer alanlarını da etkiliyor, belki de “zincirleme bir reaksiyona” yol açıyor.

Siyaset, eğitim, ekonomi ya da adalet/hukuk düzeni… Birindeki olumlu gelişme ötekileri de etkileyecektir. Tersi de doğrudur.

Çıkış ya da çözüm için, daha iyi bir tablonun ortaya çıkması için, “domino etkisi” bağlamında herhangi bir yerden başlayabiliriz.

Türkiye’nin çok daha iyi bir yerde olması mümkün ve kolaydır, yeter ki bu ülkedeki belirleyici iradenin ya da ülkeyi yönetenlerin başka bir hedefi ve hesabı bulunmasın.

***

Ümitsizlik ve karamsarlık için sebep yoktur: Yapılacak şey, matematiğin dört işlemi türünden bilinen temel ilkelerin, temel kuralların gereğini yapmaktır.

Hayat ile aramıza zihinsel alışkanlıklar, ideolojiler, uyduruk inançlar, komplo teorileri, ihtiraslar, yalan ve yanlışlar girmesin yeter.

Maalesef, bilim ve sağduyu ya da ortak akıl arayışı yerine geçen kesin inançlılık ve keyfilik bu yaklaşıma engel olabilmektedir.

Öncelikle vizyoner bir yönetim aklı ve iradesi, sonra da olabildiğince ısrarlı, disiplinli bir uygulama…

Adaleti, hukuk kurallarını, liyakati, sorumluluğu, hesap vermeyi ve utanmayı kurumsallaştırmak, modern devlet ve demokrasi demektir.

***

Dünyadaki iyi örnekleri takip etmek, insanlığın tecrübesinden yararlanmak akıllı bireylerin, siyasetçilerin, yöneticilerin ve başarılı kamu yönetimlerinin en çok yaptığı iştir

Dünya ülkelerinin tecrübesi ve iletişim imkanları göz önüne alındığında bu devirde başarısızlık ancak ahmaklık ya da kasıtla olur.

Kamu yönetimi ve diğer toplumsal düzenlemeler ve uygulamalar bakımından bir fırsatın kaçırıldığına inanıyorum. Şimdi büyük ölçüde gündemden düşse de, AB’nin Türkiye için iyi bir referans, iyi bir fırsat olduğunu düşünüyor(d)um.

Çözüm için tarihsel tecrübeye, çağdaş bilgi birikimine öncelik vermek rasyonel yaklaşımdır. Bilim, akıl, hukuk, ilkelilik, şeffaflık, hesap verebilirlik, öngörülebilirlik…

Bunlar çağdaş ve etkin yönetimin de olmazsa olmazları değil midir?

Tabii ki sürdürülebilirlik!

Yani şimdi yapılması gerekenlerin çok yönlü ele alınması, değişime cevap verecek, uzun vadede toplumu huzura kavuşturacak gerekli hususların dikkate alınması anlamında sürdürülebilirlik.

Bu kavram tek başına bile önemli bir vizyon karinesidir.

***

Sağlıklı zihniyet ve uygun davranış ortamlarının teşkilinde örnekler önemlidir. Ortalama insan için “rol modeller” inanç, tutum, davranış rehberi ya da referansıdır.

Bu nedenle “Balık baştan kokar” ve ayrıca “Halk yöneticilerin dini üzeredir” denilmiştir

Bireyler açısından hangi inanç ve davranışların uygun olduğu konusunda, yöneticilerin, bilim insanlarının, sanatçıların, kanaat önderlerinin toplumsal sorumluluğu vardır.

Çünkü çoğu kere ahlakilik, ilkelilik, samimi inançlılık, Allah sevgisi, insana saygı, tabiata, hayvana, toprağa, suya yani nimete şükür, nerede nasıl davranılacağı insan insana öğrenilir.

***

Ekonomide olduğu kadar siyasette ve sosyal hayatta da eşitliğin ve adil rekabetin varlığı yokluğu belirleyicidir.

Adaleti ve adil rekabeti kurumsallaştıran ülkelerin ekonomilerinin, pasaport ve para değerlerinin, bilim ve sanat düzeylerinin, teknolojilerinin hatta spor hayatlarının nerede durduğu açıkça görülmektedir.

Marifet iltifata tabidir. Daha üstün aklı, daha fazla bilgisi olan, icat yapan, orijinal düşünen, yenilikçiliği, dürüstlüğü dikkat çeken yani hak eden kazanmalıdır!

Hem örgütsel hem de toplumsal ölçekte hak edenlerin, örnek, öncü olanların, yenilik yapanların yani layık kişilerin ödüllendirilmesi akıllı, sağduyulu bir toplumun ihmal etmeyeceği bir husus olmalıdır.

Paranın nasıl kazanıldığına, nasıl harcandığına, kimlerin, nasıl zengin olduğuna bakın.

Unvanların, mevki ve makamların nasıl elde edildiğine, ilkeli, yetenekli ve dürüst yani ahlaklı insanların durumuna, kimin başarılı olup olmadığına bakın, adil rekabet ortamının varlığına veya yokluğuna dair çok şey anlarsınız.

Siyaset, kamu yönetimi ve ekonomi gibi toplumsal hayatın hemen her alanında bazı tiplerin başarı gibi gözüken hallerinin arkasında alın teri ve liyakatten çok bir fırsatçılık, siyaset desteği ya da bir menfaatin parçası olma gerçeği vardır.

Toplumsal düzeyde hak etme, eşitlik, adalet, hesap verebilirlik gibi unsurlar yani adil rekabet ortamı hava ve su kadar önemlidir.

***

Bilgiye, bilime, sağduyuya ve “sosyolojik muhayyile”ye ekmek ve su kadar muhtacız!

Sürdürülebilir bir siyasi, sosyal, ekonomik ve kültürel bir ekosistem belki de toplumların ve insanlığın en büyük başarısı olacaktır.

Olan bitenin, başarı kadar başarısızlıkların da sebebi biz değil miyiz?

Hangi ekonomik, sosyal ve siyasi kriz, hatta deprem gibi doğal bir felaket bile davulla zurnayla gelmemiştir?

Virüssüz, sağlıklı bir ortamda ve ülkede yaşamak hak edildiği ölçüde mümkün ve hatta kolaydır.

Yeter ki, samimi bir özeleştiri ile, gerekirse bütün doğru bildiklerimizden şüphe etmekle işe başlayabilelim ve şimdiye kadar yaptıklarımızın tersini göze alabilelim.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir