NURETTİN KALDIRIMCI : Prompter iletişim için imkan mı engel mi?

19.07.2023

Kanaatim, prompter uygulamasının ‘sistemik’ açıdan bir fikir vermek, Türkiye’nin mevcut siyaset tablosu ve ön plandaki siyasetçilerin değerlendirilmesi bakımından uygun ve iyi bir sembol olduğu yönündedir.

Eğer bu yoldan bir başarı elde edildiyse, muhakkak toplumsal bir bedel de ödenmiştir diye düşünüyorum.

Konuşmak zor zanaattır!

Bir insan eğer bir günde, düşünerek, doğru ve etkili kelime bulmaya, cümle kurmaya çalışarak birkaç kere konuşmak isterse, bu durum zordur. Kısa süre içinde zihin yorulur, kelimeler, cümleler havada uçuşmaya başlar, dinleyici nezdinde itibar ve güven kaybı yaşanır.

Günde üç dört konuşma illâki gerekli görülüyorsa, bunun iki yolu vardır. Birincisi, profesyonel konuşma yazıcı istihdam etmektir. Bu kişi veya grup konuyu, aktüaliteyi, konuşma üslubunu gözeterek metinleri yazar, birileri alete yükler, konuşmacı okur ya da seslendirir!

İkinci yol ezberlenmiş, tekrardan dolayı zihni hiçbir surette yormayacak sloganların, kelime ve cümlelerin tekrar edilmesi.

Prompter yerinde, zamanında ve kıvamında kullanıldığında belki yararlı olabilir. Tabii ki uygulama iki tarafı keskin bir bıçaktır; sözün şehveti, kötü yazılan bir metin, bir konuşmacıyı ya da lideri zor durumlara da düşürebilir.

Okumak veya irticalen konuşmak, ne fark eder?

Kestirmeden cevabım; konunun hem konuşmacı hem dinleyiciler, daha ötesi de ülke siyaseti açısından zannedildiğinden daha önemli olabileceği yönündedir.

İrticalen konuşmak tabii ki önemlidir ve eğer derli toplu, akıcı ise daha etkilidir. Başkasından yardım almadan, irticalen ve etkili konuşmak her babayiğidin haddi değildir!

Kelimeler, cümleler, fikir ve görüşler ile üslup her şeyden önce zihinde olanların, zihinden geçenlerin işareti ya da somutlaşmasıdır: ”Üslubu beyan ayniyle insandır!” demişler ya…

Kendi zihni, kendi fikri, kendi konuşma üslubu ile muhataplarını veya kitleleri etkileyen, ikna eden, duygulandıran, coşturan liderler tarihte ve günümüzde azdır. Eğer böylesi bir lidere ya da konuşmacıya sahipse, bir siyasi parti rakipleri karşısında avantajlı olacaktır.

Her konuşma eğer önceden birileri tarafından tasarlanmamış ise konuşanın ne bildiğinin, nelerden anladığının veya anlamadığının, mantık, muhakeme, vizyon sahibi olup olmadığının karinesidir.

Bunları kasıtlı olarak kamufle eden bir anlayış, yol ve yöntem esasında dürüstlükle bağdaşmayacaktır!

Kimleri için suflöre, yani promptere ihtiyaç vardır. Hangi konuşmacılar birilerinin güzel şeyler yazmasına, kendinin de bu yazılanları konuşur gibi okumasına ihtiyaç duyar?

Nasıl okumalı, nasıl konuşmalı?

İkide bir gözlerini indirip kağıttan okuyan ya da irticalen konuşurken duraklayan, bazı tarih, rakam ve kelimeleri unutan birine göre, prompteri profesyonelce kullanan bir kimsenin dinleyicisini daha fazla etkilemeyeceğini kim iddia edebilir?

Konuşma metinlerinin önceden dikkatle yazılması ve prompter kullanımının ana gerekçesi, liderin nasıl da güzel ve etkili konuştuğuna, ne kadar çok bilgili olduğuna, ortalamanın üstünde yeteneklere sahip olduğuna dair imaj oluşturmaktır. Çünkü algı “gerçek”tir!

Alet kolayca gözükmüyor ve dikkati çekmiyor, ama konuşmacıya katkısı zannedilenden fazladır. Konuşmacı da biraz yetenekli ise, “usta”lar tarafından yazılan metni ekranda okur veya seslendirirken, kelimeler, cümleler su gibi akar, telaffuz yanlışlıkları yapılmaz, özne yüklem uyumsuzluğu vb. olumsuzluklar yaşanmaz.

Konuşmacı durulacak yerde durur, gereken yerde sesini yükseltir, sonra sakinleşir; rahatlıkla dinleyenlerin dikkatini çekebilir. Başkasının yazdığı bir metni kağıttan veya alet yardımıyla da olsa, kelimeleri eğip bükerek, gerekli vurguları ihmal ederek kötü okumak ise itibar kaybına yol açabilecektir.

Durum böyleyse, mesela birkaç üniversite bitirmiş, aynı anda birkaç yabancı dil konuşup yazan, birikimli bir siyasetçi, alet ve metin yazarı destekli biri karşısında zor durumda kalabilir.

Tayyip Bey bir numaradır

2000’li yıllardan beri hiçbir muhalefet partisi lideri, 90’lı yıllardaki gibi iktidar partisi lideri ile kamuoyu önünde tartışmamış, liderler bir televizyon programında bir araya gelmemiş ise sebebi Sayın Erdoğan’ın tercihinin o yönde olmasıdır.

Bu dönemde, iletişim teknolojileri ve sosyal medyadaki baş döndürücü gelişmelere rağmen Türkiye siyasetindeki bazı eğilimler sanki tersine dönmüştür. Mesela yine 90’lı yılların sonunda iyice azalmış meydan toplantıları, taşıma kalabalıklarla da olsa yine neredeyse bütün partilerin seçim kampanyası hedefi haline gelmiştir.

Dünden bugüne, prompter dahil birçok siyasi uygulamada Sayın Erdoğan’ın imzası vardır, yıllar içinde kendi tarzını oluşturmuştur. Sayın Erdoğan hem ülkemizde hem de uluslararası düzeyde muhtemelen en çok konuşan, prompteri en çok ve en iyi kullanan siyasetçidir.

Meclis’teki bol tezahüratlı haftalık grup toplantılarını, sık sık yapılan basın toplantılarını, genel ve yerel seçimleri, hemen her şehirdeki mitingleri, hiç bitmeyen açılış kapanış programlarını bir düşünün.

Sayın Cumhurbaşkanı’nın tarzında olduğu gibi, siyaseten tercih her vesileyle ve her yerde konuşmayı gerektiriyorsa, prompter kullanımı neredeyse zorunluluk arz etmektedir.

Sayın Bahçeli örneği

Bu aleti kullanan kişinin ‘acemi’ olduğu, bir sağa bir sola nispeten uzun süreli, anlamsız şekilde, dikkatle bakmasından bellidir! Meselâ, Sayın Bahçeli, hâlâ acemiliğini sürdürmektedir.

Ama diğer yandan yazıcıların süslü, kafiyeli söz ve cümleleri her ne kadar Bahçeli Bey’in ciddiyetine uymasa da konuşmaya değişik bir renk ve anlam katmaktadır. Kelimelerin anlamlarından çok ses uyumuna veya kafiyeye göre seçilmesi söz konusudur.

Yazıcılar, konuşmacıyı ve dinleyicileri etkileyip heyecanlandırmak için her şeyi dener: “Cumhur ittifakı, cukka ittifakı değildir, çuvallamış bir ittifak hiç değildir” veya “Dostluğumuz maskeli, mesafeli, muhataralı, muvazaalı, mukaveleli değildir” gibi.

Çoğu kere ana tema hamasettir; tarih, vatan, millet, beka konularını uyuyan birini bile uyandıracak bir üslupla dile getirildiği içi Sayın Bahçeli’nin performansı artabilmektedir.

Aletin kullanımındaki saniyelik arızaların nelere yol açtığı, Sayın Bahçeli’nin nasıl da cümle kurmakta zorlandığı, nasıl da zor durumda kaldığı herkesin malumudur.

Sayın Bahçeli bir gruba hitap edecekse hem konuşma yazıcılarına hem bu alete fena halde muhtaçtır. Elektrik kesilmesi, baş yazıcının hasta olması, yazıcıların muziplik yapması da işin riskidir!

Ama böyle bile olsa, milletvekilleri ve dinleyiciler alkışlarla durumu kurtarmaktadır. Hem de ayakta, dakikalarca alkışlamak milliyetçi cenahta davaya bağlılığın ve lidere itaatin nasıl bir şey olduğunun göstergesi gibidir.

Bazı sorular can sıkıcı olabilir

Televizyon kanalında veya meydanda verilen mesaj liderin kafasını ve kalbini, yani bilgisini, fikirlerini, vizyonunu mu yansıtır yoksa bir kurgu, bir masa başı düzenlemesinden mi ibarettir?

Yoksa dijital teknoloji destekli siyaset danışmanlığı, genel başkanlığı ikame etmeye, sahip olunması gereken vasıfları “yedeklemeye” mi başladı?

Dahası, ChatGPT vb. yapay zeka uygulamaları profesyonel konuşma yazıcılarını yakın zamanda belki de gereksiz kılacaktır!

Bu aleti sık sık ve uzun süre kullanan bir siyasi lider, yazıcılar ve alet yokluğunda, acaba bir daha düzgün ve etkili konuşabilecek midir?

Acaba liderlikten beklenen vizyonerliğe, yol ve yön gösterici görüşlere, bilgi birikimine yani zihin altyapısına ve ayrıca güzel yazma ve konuşma yeteneğine sahip olmadığı için mi bazıları bu yola başvuruyor?

Son bir soru: Bugüne kadar bütün konuşmaları bu alet olmaksızın yapsaydılar, en azından son yıllar itibariyle acaba Türk siyaseti nerede durur, Sayın Cumhurbaşkanı ve Devlet Bahçeli’nin durumu ne olurdu?

Uzun süredir iktidarı elinde tutan iki liderin prompter uygulamasını bu ölçüde ileri bir noktaya taşıması ile siyasetin kalitesi, iktidarın başarı veya başarısızlıkları ve tabii ki yaşadığımız ekonomik-sosyal sıkıntılar arasında en azından bir ilişki, anlamlı bir korelasyon yok mudur?

…………..

Nurettin Kaldırımcı 20. dönem (1996-1999) Kayseri milletvekilidir.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir