13.07.2023
Siyasi rekabette bir adım önde olmak seçim kazandırır. Bir adımlık fark birçok faktörden; fikir veya projeden, stratejik davranmaktan, örgütsel yapı ve işleyişten, kampanya ve liderlik tarzından, mesajın, görüş ve düşüncelerin anlaşılırlığından kaynaklanabildiği gibi, gittikçe yaygınlaşan sosyal medyanın etkin kullanımı yoluyla da elde edilebilir.
Toplumsal, siyasal şartlar bir tarafa, bir adım önde olmayı, bazen liderin kişiliği, yüzü, sesi, jest ve mimikleri, giydiği elbise ve özellikle de yaptığı konuşmaların etkinliği de sağlayabilir.
Sonuç olarak, marjinal denilebilecek unsurlar bazen tek başına bazen birlikte belirleyici olabilir ve hem kazandırıp hem de kaybettirebilir. Mesela hem muhalefet hem iktidar açısından Mayıs 2023 seçimlerini bu şekilde okumak ve değerlendirmek mümkündür.
Günümüzde siyasi iletişim açısından etkisi gittikçe azalsa da geleneksel salon ve meydan toplantılarının etkisi, katkısı malum. Radyo, televizyon, gazete gibi bilinen kitle iletişim araçlarının yanında YouTube, Twitter, Facebook, Instagram, WhatsApp ve Messenger gibi sosyal medya platformları da artık yoğun şekilde kullanılmaktadır.
Bu bağlamda, son zamanlarda konuşma ve açıklamalar yapılırken, özellikle bazı siyasetçiler prompter denilen aleti kullanmaksızın, neredeyse kürsüye çıkmaz ya da çıkamaz olmuşlardır.
Bu imkanlardan en iyi şekilde yararlanmak normaldir, hatta gereklidir. Hukuka ve ahlaka uygun her yol ve yöntem, hak edilmiş bir siyaset/seçim başarısının arka planını teşkil edebilecektir.
Söz önemlidir
Bir siyasetçinin, bir liderin, hazırlık yaparak veya icap ettikçe yaptığı konuşma veya açıklamalar, kamuoyu bakımından her zaman anlamlıdır.
Hele hele kitleler karşısında sık sık konuşmak zordur; insanı madden ve manen fazlasıyla yorar.
Prompter kullanımında, alet/teknoloji ve insan karışımı bir iletişim tablosu ya da düzeni ile karşı karşıyayız.
Türkiye’deki başarısına bakılırsa, günümüzde yaşasaydı Makyavel’in hükümdara tavsiyelerinin ilk sıralarında prompter gelirdi herhalde…
Kamuoyu, salon ya da meydanlarda, daha çok siyasi parti liderlerinin birkaç metre önlerinde bulunan şeffaf aletin ne olduğunun bilmem ne kadar farkındadır?
Son yıllarda, Türkiye’deki çok sayıdaki radyo ve televizyonun Sayın Cumhurbaşkanı’nın sık sık yaptığı hemen her konuşmasını canlı olarak vermesi, prompter kullanımını daha da etkili hale getirmiştir denebilir.
En son söyleyeceklerimden birini en başta ifade etmek isterim: Bütün yönleri ile düşünüldüğünde, en azından siyasi partilerin genel başkanlarının hemen her durumda prompter aracılığı ile konuşması, en azından sahicilik ve samimiyete ters düşmektedir.
Yaşasın prompter
Başlıktaki İngilizce kelimenin sözlükteki karşılığı hayli anlamlı ve ufuk açıcı. Sözlük, unutulanı hatırlatan kişi ya da alet, okumaya yardımcı alet, suflör, ayrıca ajitatör, provokatör yani tahrikçi, teşvikçi de diyor.
Aslında, şeffaf, çoğu kere fark edilmeyen alet yardımı ile yapılan konuşma denilen şey, çoğu kere profesyonel birilerinin düşündüklerinin ya da yazdığı metinlerin seslendirilmesidir. Yani, kısmen onay ve koordinasyon olsa da, söylenen, dillendirilen düşünceler gerçekte karşımızdaki konuşmacıya ait değildir!
Bu modern, basit ve etkili yöntem ile yol ayrımlarında kalmadan, derli toplu konuşabilir ya da doğru düzgün okuyabilirsiniz.
Nasıl konuşayım, hangi cümle ve kelime önemlidir derdine düşmeden yani yorulmadan ve tabii ki düşünmeden dinleyicileri coşturabilirsiniz!
Prompterin nihai planda “ortak akıl”dan, “kadro hareketi”nden çok, “tek adam”, “güçlü lider” imajını beslediğini ve popülist yaklaşımları yansıttığını kabul etmek gerekir.
Toplumsal yararın, demokratik siyasetin sürdürülebilmesi önemli ise, siyasetin dürüstçe yapılması gerektiği, liderliğin sahici olması, vatandaşın “yanıltılmaması” ve kamuoyunun bir şekilde “manipüle” edilmemesi gerektiği açıktır.
Burada üzerinde durulan husus, konunun nasıl da “maksadı aştığını”, nasıl olup ta demokratik bir zaaf ve olumsuzluğun karinesi olabileceğini vurgulamaya çalışmaktır.
Amacım, özellikle siyaset arenasında gayri tabii, dıştan destekli, kurgulu, sanki “biyonik” bir düzenin, iğreti bir durumun varlığına işaret etmektir.
Prompter başka birtakım olumsuzlukların karinesi olabilir
Samimiyet ve içtenlik, hitap edilen topluluğa saygının gereğidir. Düşünerek, adalete, hakkaniyete riayet ederek, ölçerek, biçerek konuşmak, tabii olmak medeniliktir. Heyecan verici ifadeler, gerektiğinde duygusallık, gerektiğinde espri konuşmacının hakkıdır.
Bana sorarsanız, hem de yıllarca, her vesileyle başkasının aklından, bilgisinden, söz ustalığından istifade ile kendini bir başka göstermek, siyasetin ve liderliğin ne asaletine ne de ciddiyetine yakışır.
Asıl olan kendini ve dinleyiciyi kandırmamak, başkasının aklıyla konuşuyor gibi davranmamaktır. Eğer genel, bilinen veya yaygın bir yöntem değilse, özellikle prompter kullanımı bir bakıma kullanmayanlar aleyhine bir tür “haksız rekabet” teşkil etmektedir!
Belli ki, bazı liderler de sistemin kullanılmasına mahkûm veya mecburdur. İstisnai durumlar dışında, bu metodun hem konuşmacılar hem hitap edilen kitle açısından, bir bakıma entelektüel bir zafiyet, “estetik/zevk eksikliği” olmadığını kim söyleyebilir?
Asıl niyet, çoğu kere konuşmacının güven eksikliğini, bilgi eksikliğini kamufle edip, muhatapların hoşuna gidecek bir konuşma yapmasını temin etmektir. Metin yazıcıların en önemli amacı, herhalde, süslü, kafiyeli kelime ve cümleler kurmak, vurgulamalar yoluyla liderin/konuşmacının karizmasına katkıda bulunmaktır.
Bütün çaba partililerin bağlılığını güçlendirmek, vatandaşın gözünde sempatik ve ikna edici bir imaj edinmek, oy verme zamanı gelince de oylarını almak içindir.
Son dönemdeki kutuplaşma ve gerginlikte etkili olan faktörler arasında süslü, şehvetli, kafiyeli, iddialı, kesin inançlı, ötekileştirici; dinleyicinin gözüne baka baka yapılan konuşmaların katkısı yok mudur?
Benim kanaatim, uygulamanın bu haliyle yeni bir “yerli/milli icat” ya da siyaset ve demokrasimizin “alâmeti fârika”larından biri olduğu yönündedir!
Yerli/milli siyaset
Dünyanın başka köşelerinde bu alet ne kadar yaygındır ne kadar kullanılıyor bilmiyorum. Ama bizdeki uygulamalarından hareketle söylüyorum ki, bu yöntemle sanki liderlik zafiyeti kamufle edilmekte, toplum da bir açıdan “manipüle” edilmiş olmaktadır. Uygulamanın makul derecede olmasına veya zaman zaman kullanımına ise denilecek bir şey yoktur.
Türkiye’de demokrasi açısından daha vahim bir durum olarak görülmesi gereken medya ortamının iktidar tarafından kontrolü çabaları ile prompter uygulaması birlikte gelişmiştir. Gazetelerin aynı başlıklarla çıkması, televizyon kanallarının gün içinde aynı anda canlı yayına geçmesi, sosyal medyada trol gruplarının etkinliği dikkate alındığında sözü edilen uygulamanın yeni dönem siyaset ve demokrasi anlayışının esaslı bir unsuru olduğu daha iyi anlaşılacaktır.
İddia ediyorum ki, Türkiye’deki kırılganlığın, kutuplaşma ve gerginliğin unsurları/sebepleri arasında hemen her hafta özellikle TBMM’nde yapılan parti grup toplantılarında, tezahürat eşliğinde yapılan süslü, etkili, heyecan verici, rakipleri tahkir eden, taraftarları coşturan ve televizyonlardan yayınlanan “ısmarlanmış” konuşmalar da vardır! Bu konuşmalar, liderler kadar “yazıcılar”ın da kendini ispat ettiği, yarıştığı ya da tatmin oldukları gösteriler gibidir.
Post-modern, yerli/milli siyaset ve demokrasi anlayışı ve uygulaması böyle oluyor demek ki… Kısaca, uygulamanın yaygınlığına ve abartıldığına bakılırsa, konunun bize özgü, “Çelebi, bizde siyaset böyle yapılır” denilecek bir tarafı vardır!
İşin doğrusu
Halbuki siyaset yetkin, genel kültürü yüksek, birikimli bireylerin işi olmalı, bir kişi ya da bir grup tarafından yazılmış/üretilmiş metinleri seslendirmek belki de ayıp olmalı, ayıplanmalıdır.
Hem de prompter kullanılarak, muhtemelen bilinmeden yapılan en büyük kötülüklerden birisi, yanlış bilgi verilerek, yok farz edilerek veya abartılarak, inançlar veya tarih üzerinden hamaset ve kimlik vurguları ile kitlelere hitap edilmesidir. Bu çabaya “örgütlü cehalet” denilse yeridir.
Tabii ki, dinleyici özellikleri de belirleyicidir: Dinleyiciler, itiraz ve eleştiriye yatkın ise konuşma ve konuşmacının etkisi azalabilecek, “konu”nun farkında değiller veya önemsemiyorlar, söylenenleri zaten kabul etmeye eğilimli iseler de, amaç büyük ölçüde hasıl olacaktır.
Yine geldik akıl ve ahlaka, liyakate, estetiğe, dürüstlük ve samimiyete… Siyaset halkın hizmetinde olmak amacıyla fikir ve proje üretmek, vatandaşın sesine kulak vermektir.
Siyaset, halkın üzerinden güç devşirmek, bizâtihi güçlü olmak, seçim kazanmak için pragmatik ve oportünist davranmak ya da strateji geliştirmek değildir.
Çağdaş, sürdürülebilir bir siyaset düzeni demokrasi değerlerini içselleştirmek durumundadır. Siyaset ve demokrasi, “adil rekabet” temelli bir “fazilet mücadelesi” olmalıdır.
Bu sebeple yazının başlığını “Prompter Demokrasisi” olarak koyamadım.
İster siyasi iletişim açısından bir inovasyon ister pragmatizm deyiniz, fena halde Makyavelizm kokan bir uygulama ile karşı karşıyayız.
Konu, inanın üzerinde daha fazla durmaya değer niteliktedir.