27.06.2023
En çok konuşulan ve en az başarılı olunan toplumsal konuların başında devletin yönetimi, siyaset ve siyasetçiler vardır denilebilir.
Devlet millete hizmet için ihdas edilmiştir. Teknik açıdan büyük bir organizasyondur. Devlet senin, benim, hepimizindir.
Devlet insanlığın belki de en önemli icadıdır ama kutsal değildir! Zira devlet, insanların kurduğu bir organizasyondur. Devlet millet içindir.
Devlet kutsal bilinince, devleti eleştirmek, hükümeti sorgulamak, lidere itaat etmemek bazen suç ve ihanet gibi, din ve iman zafiyeti gibi görüldü ve gösterildi.
Devlet adamlarının, siyasetçilerin, zorunluluk dışında ayrıcalığı olmaz, olamaz.
Devleti iyi yönetmek siyasetin marifeti ise, demokrasiyi işletmek de toplumun gücüdür.
Ülkeyi yönetenler hizmetleri kadar, hukuka, kurallara herkesten daha fazla uydukları ölçüde itibarlıdır.
Hepimizin hayatını yakından etkileyen ya da toplumsal hayatın gündeminden hiç düşmeyen devlet ve siyaset kavramının hem de fazlasıyla yeniden düşünülüp konuşulması zorunludur.
Toplumsal bir özeleştiri yapmak, yeni bir arayışa girmek için birçok sebep vardır.
Devlet adil ve etkin olmalı, insanileşmeli, iktidardakiler yozlaşmamalı, iktidarın değişimi sancısız olmalı.
Siyaset demokratik değerleri, iyi yönetimi, hukuku, hesap vermeyi, katılımı, çoğulculuğu öngörmelidir.
Maalesef devlet ve siyaset geleneğimiz, etkin olmaktan uzak ve büyük ölçüde anti-demokratiktir. Sadece demokratik gelenekten değil, çağdaş düzenlemelerden de mahrumuz.
Bu gelenek içinde doğmuş ama çağdaş dünyanın geldiği demokrasi standartlarını da bilmesi gereken modern dönem Türk siyasetçileri, devleti beklendiği ölçüde iyi yönetemedi.
“Meritokratik/liyakatçi yaklaşım” yanında kurallar, kurumlar, istikrar ve öngörülebilirlik eksikliği var.
Belli ki devlet, siyaset, kamu yönetimi bağlamında kültürel açıdan bir tür gecikmişlik ya da “modernleşme açığı” gibi bir olgu ile karşı karşıyayız.
Devlet ana mı, baba mı, “leviathan” mı?
Modern devlette hikmet-i hükümetin, yönetim kalitesinin “alameti farikası” adalettir, eğitimdir, güvenliktir, vatandaşın refahıdır. Devlet bizim dünyamızda anadır, babadır ama bilelim ki evrensel anlamda varlık nedeni topluma hizmettir.
Genellikle kötü yönetilen her ülkede kendi halkı için hayatı zorlaştıran despot rejim ya da liderlerin varlığı devleti leviathan’a, yani canavara dönüştürür!
Hukukun üstün olmadığı, adaletin yerlerde süründüğü bir devlet olsa olsa birilerinin zulüm aracıdır
Adil, güvenlikli, hukuka ve ahlaka dayalı bir seçim süreci yaşanmadığında demokrasi sadece formalite ikmalidir.
Bir başka gerçek ise siyaset kurumunun, iktidar ve muhalefetin, en çok istismar ettiği şeyin devlet olmasıdır!
Ülke ve toplum kaynaklarını iyi kullanmamak devletin istismarıdır. Kamu görevindeki yetersizliğin, iktidarda ve muhalefette işini iyi yapmamanın diğer adı istismardır.
Bana sorarsanız en yaygın, en sürekli istismar konusu din, milliyet, rejim vb. değil devlettir. Bir başka açıdan devletin gücünü; yasama, yürütme ve yargı yetkisini kötüye kullanmaktır.
Demokrasi bütün dertleri tedavi eden bir ilaç değil ama hak edildiği, layık olunduğu kadar toplumsal hayatı yaşanabilir kılan bir düzendir.
Etkin devlet ve siyaset
Sadece devlet/bürokrasi değil siyaset kurumu da pahalıya mâl olmamalıdır.
Bazen itibardan tasarruf olmaz denilerek yapılan bu kadar israf ya da yönetici saltanatı nerede görülmüştür?
Tabii ki kullandığı kaynaklar, gereksiz düzenlemeler ve hatta törenler ile devlet büyüdükçe millet küçülecektir!
(Bizim muktedirler, en azından araba saltanatı bakımından gelişmiş ülke uygulamalarını niçin görmez acaba?)
Hükümet denetimindeki bütçe rakamlarının büyümesi, özel sektör ya da vatandaş inisiyatifinin küçülmesi demektir.
Temel hizmetler dışında devletin asli misyonu düzenleme, teşvik, danışmanlık sonra da denetim olmalıdır.
Devlet milletin önünü açmalı, zorunlu hizmetler dışında özel sektörün yapacağı hiçbir işi devlet yapmamalı, yeniliğin teşvik edildiği, liyakatin ödüllendirildiği bir ortam oluşturmalıdır.
Bu yıl içinde partilere verilen hazine yardımı kaç milyardır, biliyor musunuz? 600 milletvekiline ihtiyaç var mıydı?
Sosyo-ekonomik gelişmişlik düzeyimiz, siyaset ve demokrasi alanındaki geri kalmışlığımızla paralel gibidir!
Seçilmiş krallar
En gelişmiş demokrasilerde bile dengesiz yani bir bakıma hasta, yetersizliğinin farkında olmayan, egoist, narsist tiplerin seçilmesi ihtimali vardır. Hele hele ikinci, üçüncü sınıf demokrasilerde devlet imkanları ile buluşmuş “örgütlü kötülük” ile siyaseten baş etmek neredeyse imkansızdır.
Siyaset tarihimizde ya da demokrasi yolculuğumuzda, en azından partiler düzeyinde sanki “Az gittik, uz gittik, sonunda seçilmiş krallara ulaştık!” denecek örnekler vardır
Otoriterlik heveslilerinin her türlü beka, emperyalizm, vatanseverlik, iç ve dış düşman, ihanet yaygarasına kapılmamak gerekir: Çoğu kere yalandır, manipülasyon ve propagandadır!
Seçimi birkaç puanla da olsa kaybettiğinde veya yeterince başarılı olmadığına inandıklarında istifa etmekte tereddüt etmeyen iktidar veya muhalefet partisinin başkanları bizde niçin yoktur? Bu tür işler, sadece, bir “İngiliz centilmenliği” midir acaba?
Demokrasi kalitesinin düşük olduğu durumlarda, iktidar veya muhalefet fark etmez, siyasi partilerin genel başkanlarının başlıca amacı iktidarlarını korumak ve sürdürmek olmuştur. Önemli olan özellikle devlet/parti gücünü elinde bulundurmaktır. Bunu için ‘korku salmak’ öncelikli bir araç olmuştur.
Keşke seçim kazanmak için gösterilen gayretler, seferber edilen imkanlar, devletin/partilerin iyi yönetilmesi için sarf edilseydi!
Seçimi seçilmiş kral düzenine dönüştürenlere itiraz ve isyan, ahlâk ve haysiyet davasıdır.
Devlet ve siyaset rant aracı değildir!
Kamu kaynakları çoğu zaman maddi imkanlara ulaşmanın en kestirme yolu olarak görülür. Birçokları için devlet imkanlarından yararlanmanın yolu da seçilmekten veya atanmaktan, yani siyasetten ve bürokrasiden geçer.
Siyaset üzerinden mevki, makam, iş, para, dünyalık temin çabası yaygındır. Hayatımızdaki yeri itibarıyla siyaset maksadı aşmış, kamu yönetimi aracı olmanın çok ötesine geçmiş bulunuyor.
Bir milletvekili veya bakan, bir belediye başkanı, bir il başkanı veya parti yöneticisi, sırf bulunduğu görevden istifade nüfuzunu kullanarak, aldığı maaşın toplam miktarı ile izah edilemeyecek türden mal mülk sahibi oluyor ise yuh olsun, yazıklar olsun!
Siyaset bir tür “rant dağıtım düzeni” olarak algılanmasaydı, belki de en azından bazı vatandaşlar bu kadar ilgi göstermeyecekti.
Siyaset fazilet mücadelesidir. Siyaset peygamber mesleğidir.
Siyaset bir toplumda bilgiyi, birikimi, ilkeli olmayı, ahlak ve dürüstlüğü, istişareyi, katılımcılığı, cesareti ve fedakarlığı temsil edenlerin işi olmalıdır!
İktidar ve muhalefetin dünyasında saygı, hoşgörü, adil rekabet, eşitlik, çoğulculuk, katılımcılık, otoriterlikten ve oligarşik eğilimlerden uzaklık, gücün kötüye kullanılmaması, kamu imkan ve araçlarının israf ve istismar edilmemesi gibi nitelikler yoksa siyaset bir oyalamadır.
Parti içi demokrasi liderler ve etraflarındaki dar kadroların güdümünde kaldığında siyaset kurumu işlevsiz kalmaktadır.
Siyasetçi, yeri geldiğinde eleştiren, itiraz eden, rahmetli Akif’in kalemiyle,
“Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim/Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim,
Adam aldırma da geç git diyemem, aldırırım/Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırım!”
diyecek insanlar olmalıdır.
Öncelikle liderler ve siyasi partiler ülke sahnesinde bulunduklarını ve birçok vatandaş için “rol model” olduklarını unutmamalıdır.
Devleti, siyaset ve demokrasiyi evrensel kriterlerden uzak bir biçimde düşünmek, gerçekte bu kavram ve kurumların içini boşaltmak demektir.
Siyasetin ahlaka ilişkin anayasası, olmazsa olmazları belirlenmeli, bu ilkeler hukuki teminata kavuşturulmalı, denetim mekanizmaları ihdas edilmeli ve bütün bunlar kamuoyuna mâl edilmelidir.
Haksız mal ediniminin önlenmesi, nüfuz istismarı ve nepotizmin kesinlikle yasaklanması, bölgecilik, hemşehricilik, ideolojik ve politik yakınlığa göre muamelenin engellenmesi, kamu kaynaklarının yerinde kullanılması önemlidir.
Velhasıl, siyaset dünyamızda değişmesi, dönüşmesi gereken çok sayıda değer, norm ve uygulama vardır!
Not:
Değerli okuyucu,
Takdir edeceğiniz gibi buradaki yazılar bilimsel nitelikli olmaktan ziyade daha çok yorum, değerlendirme veya deneme niteliğindedir.
Sebep sonuç ilişkilerine dair ifadelerin “kesin genelleme” gibi anlaşılmamasını dilerim.
Bu vesileyle Kurban Bayramınızı tebrik eder, selam ve saygılar sunarım. NK.
……
Nurettin Kaldırımcı: Profesör, İşletme Yönetimi. Rekabet Kurumu eski Başkanı. 20. dönem Kayseri Milletvekili (1995-1999).