NURETTİN KALDIRIMCI : Yine yönetim ve yöneticilik

01.06.2023

Tanzimat dönemi, Jön Türkler, Düyunu Umumiye, ll. Abdülhamid, İttihatçılık… Birinci Dünya Harbi, kaybettiğimiz vatan toprakları, Kuvayi Milliye, İstiklal Harbi, Lozan Antlaşması, Cumhuriyetin ilanı, inkılaplar, tek parti yönetimi, demokrasiye geçiş ve tabii ki Demokrat Parti, 1960 darbesi, Menderes ve arkadaşlarının idamı, Kıbrıs Barış Harekatı, 12 Mart muhtırası, sağ sol kavgaları, 12 Eylül darbesi… Özal’lı yıllar, koalisyonlar, 28 Şubat, muhtıralar, ekonomik kriz, partilerin kapatılması, referandumlar vs…

Ak Parti iktidarı, AB müzakereleri, Ergenekon/Balyoz davaları, Kürt açılımı, paralel yapı/Fetö,15 Temmuz kalkışması, Suriye ve sığınmacı meselesi, cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi, deprem ve sonrası, son kırk yılın iç ve dış tehdidi PKK, bütün zamanların joker konusu güvenlik ve beka meselesi.

Otoriterlik tartışmaları gölgesinde, kutuplaşmalı, ötekileştirmeli, ittifaklı, nev’i şahsına münhasır denebilecek şartlarda yapılmış 14/28 Mayıs seçimleri ve yakın gelecekte de devam edeceği anlaşılan sistem tartışmaları.

Dünden bugüne huzur ve barışımız, beka ya da gelecek kaygımız, siyasi istikrarımız, hukuk düzenimiz, ekonomimiz, eğitimimiz, güvenliğimiz, sağlığımız, bilim ve sanatımız. Travmalarımızın, iyi kötü, sevindiğimiz üzüldüğümüz günlerin, başarı ve başarısızlıklarımızın hikâyesi.

***

Tarihi akışın her safhasında, ortak paydada iktidar gücü, siyaset ve/veya yönetim vardır. Her defasında siyasetçiler ve/veya yöneticiler hep ön planda ve gündemde oldu; onların vizyonu, inançları, ideolojik eğilimleri, liderlik tarzları, yöneticilik yetenekleri, başarı ve başarısızlıkları…

Şüphesiz “kabile” türü olanlar, katı otoriter rejimler dışında devlet bir veya birkaç kişinin aklı ve iradesine bağlı değildir. Siyasi rejimin niteliği önemlidir; siyasi vizyon, anayasalar, siyasetçi/bürokrat kadrolar, kurumlar, hükümetler, muhalefet partileri ve kamuoyu sistemin temel unsurlarıdır. Son tahlilde, devletin iyi yönetilmesi bir bakıma, bir toplumun gelişmişliğinin en önemli göstergesi olarak görülebilir.

Peki, sözü edilen tarihi veya güncel konularda karar vericiler veya yöneticiler farklı olsaydı, daha farklı kararlar alınsaydı, acaba tarihin akışı nasıl olurdu? Şüphesiz sorunun cevabı spekülatif olacaktır, ama yönetim/yönetici faktörünün her açıdan önemli sonuçlar doğuracağı kesindir. 

***

Siyaset kurumu ülkenin yönetiminden öncelikle sorumludur! Devletin iyi yönetilip yönetilmediğini değerlendirmek, siyasetin kurumunun ve iktidar gücünü kullananların yeterliliği ve kalitesi hakkında da konuşmak demektir.

Bugün itibarıyla toplumsal karnemiz elimizdedir: Dünya ülkeleri arasındaki yerimiz, hayatın her alanı ile ilgili niceliksel ve niteliksel ölçümler ortadadır!

Kimlik tartışmalarının yoğun, kutuplaşma eğiliminin yüksek olduğu siyaseten gergin bir ortamdayız. Toplum ortadan ikiye bölünmüş gibidir. Din, tarih, kimlik, hayat tarzı, gelecek tartışmaları alttan alta varlık ve önemini sürdürmektedir.

Eğitim ne kadar önemli ise, o kadar üzerinde az durulan bir konu gibidir. Milyonların geleceğe hazırlanabildiğini söylemek zordur.

Toplumsal açıdan ciddi risk teşkil eden göçmen meselesi acil çözüm beklemektedir.

Ekonomi dar boğazda. Döviz darlığı artmış, dış borçlanma şartları zorlaşmış, enflasyon rekora gitmiş, istihdam azalmış, yatırım ortamı bozulmuştur. Öngörülebilirlik kalmamış, risk algısı ve gelecek kaygısı artmıştır.

Gelir eşitsizliği, yoksulluk, yolsuzluk, gelecek kaygısı dahil bazı önemli ekonomik/sosyal göstergeler itibarıyla ülkemiz çoktandır, Arjantin, Venezuela ve bazı Afrika ülkeleri ile aynı kategoride listelenmeye başlanmıştır.

AB/ABD/Nato veya Avrasyacılık/Rusya/Çin istikametinden birini seçmek gibi bir yol ayrımındayız sanki.

Açıktır ki eşitlik, adalet, sosyal barış, demokratik standartlar, kamu yönetimi etkinliği, eğitim, ekonomi, güvenlik, dış ilişkiler gibi konular açısından ciddi sorunlarla karşı karşıyayız.

Mevcut yönetim anlayışı ve uygulamaları açısından “sürdürülebilir” bir durum yok.

***

Ülkenin kim tarafından, nasıl daha iyi yönetileceği gibi konular söz konusu olduğunda gündeme hemen siyaset gelmektedir. Ne var ki, siyaset üzerinden, siyaset aracılığıyla ülkenin problemlerinin kolayca halledileceği gibi bir yanılgı da hayli yaygındır.

Siyaset ve yönetim gibi soyut konularla ilgili tartışmaların cazibesi ve kolaylığı birçok insanı yanıltır. Çünkü zemin kaygandır; derme çatma bilgiler, peşin hükümler, kolay akıl yürütmeler, şahsi kanaatler bol bol kullanılır. Nasılsa gerçeğin ölçümü, yanılmanın da caydırıcı bir bedeli yoktur.

İronik bir durum yok mu?

Siyaset ve yönetime bu kadar ilgi varken, konu bu kadar önemli görülür iken, sonuçları açısından bakıldığında niçin bu kadar başarısızız acaba?

Sorunun cevabı verilirken “Delilik, aynı şeyi tekrar tekrar yapıp farklı sonuçlar beklemektir” sözünün anlamlı olduğunu düşünürüm.

Yönetim anlayışı aynı veya benzer olunca, aynı hatalar yapıldıkça, siyasetçi veya yönetici değişse bile sonuç değişmiyor.

Sosyolojik/kültürel denebilecek türden bir zafiyet içinde olduğumuzu, yönetim ve organizasyon bilgi ve birikimimizin yeterli olmadığını söyleyebiliriz.

***

Doktorluk, mühendislik, muhasebecilik, öğretmenlik, avukatlık, müteahhitlik, hakim veya savcılık zor meslekler diye tanımlanır, dolayısıyla alın teri, eğitim, diploma, tecrübe gerektirir diye bilinir.

Siyasette, bürokraside, sivil alanda ve hatta özel sektörde “yönetim ve yöneticilik” niçin bu kadar kolaydır acaba?

Ülkemizde hem siyaset hem yönetim kolaydır! Bu konuda yaygın ve yanlış bir algılama vardır. Siyasetin teknik açıdan liderlik ve yönetim demek olduğu, liderliğin ve yöneticiliğin ise entelektüel ve ahlaki bakımdan üst düzey birtakım bilgi, vasıf ve özellikler gerektirdiği nedense fazla düşünülmez.

Ülkenin ya da kurumların yönetimini üstlenecek insanların sahip olması gereken vizyon, bu vizyona imkan verecek genel kültür dikkate alındığında çoğu zaman paradoksal bir durum ortaya çıkmaktadır: Maalesef, siyaset ve yönetim bahsinde niteliksiz, muhteris tipleri teşvik edecek bir ortam vardır.

Ne yazık ki, neredeyse “kötü para iyi parayı kovar” misali, kıyasen vizyoner, birikimli, liyakat sahibi insanlar kısa sürede siyasetten ve yönetimden uzaklaşmakta veya uzaklaştırılmaktadır.

***

Batısıyla doğusuyla, çağdaş medeniyet insanlığın ortak mirasıdır. Peşin hükümler bir tarafa bırakılırsa, bugünün dünyasında hangi ülkeler, hangi rejimler, hangi liderlik ve yönetim tarzları daha başarılıdır, kolaylıkla anlaşılabilir.

Tarihsel ve aktüel bir kıyaslama yapıldığında kimin doğru kimin yanlış, siyaset ve yönetim açısından hangi yolun, hangi tarzın daha doğru olduğu rahatlıkla görülebilir.

Ne beka kaygısı, ne “yerlilik/millilik” ideali kötü yönetimin gerekçesi olmamalıdır. Hem örgüt hem ülke yönetiminde daha çağdaş ve sahici bir yaklaşımı benimsemekten başka çare yoktur.

Bu bağlamda siyaset ve yönetim hakkında bütün bildiklerimizi yeniden gözden geçirmekte fayda vardır.

Yeni dönem ülkemiz ve milletimiz için hayırlı olsun!

Umulur ki, Sayın Cumhurbaşkanı’nın üçüncü defa seçilmesi yeni bir başlangıç olduğu kadar olumlu yönde bir dönüm noktası da olur.

Nurettin Kaldırımcı: Profesör, İşletme Yönetimi. Rekabet Kurumu eski Başkanı. 20. dönem Kayseri Milletvekili (1995-1999).

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir