NURETTİN KALDIRIMCI : Hasar raporu

16.05.2023

Seçimden önceki günlerde tedirgin olduğumu itiraf edeyim. Çok şükür seçim öncesi, seçim günü ve gecesine dair spekülasyonlar boşa çıktı, korkulanlar olmadı.

Üstelik sevinmek gerekir, çünkü sert kampanya sürecinde bir iki küçük olay dışında kitleler sakindi.

Gözlemlerimi kısaca paylaşmak istiyorum.

-Bu kadar yıldan, bu kadar yıpranmışlıktan sonra, üstelik depremin ve “soğanın” gölgesinde kalan iktidar ya da Tayyip Erdoğan her şeye rağmen başarılıdır. Sadece yüzyılın felaketi depremin ve soğanın değil şimdiye kadar tanık olmadığımız türden olumsuzlukların bile seçmen nezdinde fazla etkili olmadığı anlaşıldı.

-Seçim hiçbir açıdan âdil değildi. Adaletli bir rekabet ortamı yoktu. Parti devleti ya da devlet partisini hatırlatır görüntülerle devlet imkanları bir tarafın lehine fazlasıyla kullanıldı. Konunun ayrıntısını bilmeyenler ilk planda, doğal gaz ve petrolü Ak Parti’nin bulduğunu, arabaları, uçakları, tankları onun ürettiğini zannedecektir!

– Gazete, radyo ve televizyonlarda yer bulmak bakımından iki taraf arasında büyük dengesizlik vardı. Seçimden iki gün önce Sayın Cumhurbaşkanı’nın konuşması aynı anda 24 ulusal televizyon kanalından yayımlandı! Anadolu Ajansı ve TRT; partiler, liderler, ittifak ve adaylar arasında hiçbir surette eşit ve tarafsız davranmadı, açıktan iktidar partisinin lehine hareket ettiler.

-Seçim kampanyalarının belkemiği niteliğindeki meydan mitingleri esasen gereksiz, demode, iletişim teknolojisinin bu kadar geliştiği bir devir için göreceli olarak ilkelliği temsil ediyordu. Bizim memlekette milyonlarca insanın belli ki yapacak başka işi yok, vakti çoktur!

– Özellikle bu dönemde, bazı parti liderlerinin kişilere ve kitlelere yönelik kışkırtıcı, hakarete varan kaba üslûpları hiç unutulmayacaktır.

-Kamu yönetimi ve siyaset geleneğimizde eşi görülmemiş bir popülizm bu seçimlerin alameti fârikası oldu denilebilir. Siyaseten popülizm ve pragmatizmin ya da Makyavelci yaklaşımın zirveye yaptığı bir seçim dönemini yaşadık.


Kamu görevlilerine, esnaf ve sanatkâra, fakir zengin herkese devlet/millet kesesinden, geleceği ipotek eden, irrasyonel denebilecek bol bol jestler yapıldı.

– Yıllardır devam eden tarih ve hamaset dolu televizyon dizileri, iyi izleyici/müşteri bulduğu kadar belli ki komplo teorilerine inanmayı kolaylaştırıcı bir iklimin oluşmasına da katkıda bulunmuş.

Milliyetçilik, muhafazakarlık, dindarlık duyguları yüksek kitlelerin ortaya çıktığını söyleyebiliriz. Vatandaş siyasi açıdan, özellikle milliyetçilik yönünde düşünmeye zorlanmış, bir bakıma kuşatılmış sayılmalıdır.

Bu bağlamda “dış güçler”, özellikle ABD/AB konusunda duyarlı, terör, beka ve bağımsızlık kaygısı fazla olan milliyetçi bir sosyolojiden söz edebiliriz.

– Camilerin siyasi mesaj vermek için kullanıldığına ilk defa şahit olduk. Bazı cemaat, tarikat, vakıf ve dernek mensuplarının dini bir gayretle Erdoğan’ın seçilmesi Kılıçdaroğlu’nun seçilmemesi için gösterdikleri çabaları herhalde son yılların siyasi ve kültürel gelişme süreci ile ilişkilendirmek gerekir.

Bu bağlamda Cumhurbaşkanı, Ak Parti ve ilgili medya tarafından benimsenen söylemin, milliyetçiliği ve bu seçimin sürpriz galiplerinden MHP’yi güçlendirdiğini söyleyebiliriz.

– Muhalefetin büyük ölçüde bir araya geldiği Millet İttifakı Türkiye siyaseti ve sosyolojisi açısından anlamlı bir işbirliği gerçekleştirdiği halde, şimdilik başarısız olmuştur.

İttifak partileri liderlerinin Meclis dışında kalmaları büyük bir öngörüsüzlük ve tedbirsizliktir.

Bir araya gelemeyecek denilen siyasi görüşler ve partiler, ittifak şemsiyesi altına girdi. Ama bu birliktelikten bir sinerji doğmadığı gibi, partilere ait beklenen oyların matematik toplamı bile gerçekleşmedi.

-Millet İttifakı takdir edilmesi gereken çalışmalar yanında, en başta cumhurbaşkanı adayının kim olacağı konusu birçok yanlış yaptı. Halbuki Kılıçdaroğlu, iktidar tarafından adaylığı en çok istenilen ve geleneksel sağ/muhafazakâr seçmenin zor oy vereceği bir isimdi.

-Seçimin olaysız, gürültüsüz olması tabii ki sevindiriciydi. Ama itiraf edeyim katılım oranının yüksekliğine o kadar sevinemedim. Çünkü bunun normal şartlarda bilinçli bir davranış olmaktan çok, güdümlü veya seçim kampanyası kaynaklı olduğunu biliyorum.

Ayrıca katılımın yüksekliği, ülke yönetimine dair ciddi problemlerin varlığını akla getirmiyor mu? Hatta bir başka açıdan seçimlere ilginin büyüklüğü, gerginlik/asabiyet ve kutuplaşma göstergesi değil mi?

-Demokrasi sandığa indirgenmemelidir!

Seçmen katılımının yüksekliğinden daha önemli değer ve kriterlerin varlığı unutulmamalıdır: Âdil seçim ortamı. Hakkaniyet, eşitlik, adalet. Dezenformasyondan, manipülasyondan uzak bir kampanya dönemi. Devletin ve kamu yönetiminin tarafsızlığı. Hiç olmazsa kamuya ait medya kuruluşlarının tarafsızlık açısından hoş görülebilir ölçülerde hareket etmesi. Bunlar daha önemli değil midir?  

– Hayret verici iddialar ve ağır suçlamalarla karşımıza çıkan kriminal tiplerin videoları etkili olmadı. Kitleler bu konularda sanki duyarsızlaşmıştır!

Bu etkisizlik, belli ki derin derin düşünmeyi gerektirecek türden ama illaki siyasi ve sosyo-kültürel temellidir.

Etkisizlik, öncelikle hukuk düzenini işletecek olanların ilgisizliğinden mi, anlatanların kimliği ya da anlatılanların asılsızlığından mı kaynaklanıyor, Allah bilir!

-Birinci tur sonuçlarından hareketle, şimdiden Erdoğan’ın daha da otoriter bir yola gireceğini, rejimin zamanla dönüşeceğini, bundan sonraki seçimlerin formalite olacağını ileri sürenler var.

Bununla birlikte, mevcut sistemin sürdürülebilir olmadığını Erdoğan ve çevresinin de anladığına, bundan sonra daha makul hareket edileceğine, insan hakları, adalet ve ekonomide daha duyarlı olunacağına inananlar da bulunuyor.

Ümidimiz ikinci grubun dediklerinin gerçekleşmesidir!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir