11.05.2023
Kabul edelim ki, dünden bugüne bu topraklar üzerinde yaşayan insanların maddi ve manevi ihtiyaçlarını karşılayacak bir kamu ve devlet düzenini tam olarak kurup işletemedik. Ekonomik ve sosyal meselelerimizi büyük ölçüde hallettiğimiz, moralimizi yüksek tutacak toplumsal bir başarı hikayesi yazamadık. Siyaset veya yönetim vizyonu açısından tarihi zafiyetimizin farkında olmalıyız.
Son iki yüz yıldır dünya toplam üretimi içindeki payımızın üç aşağı beş yukarı aynı düzeyde olması manidar değil mi? Dün borçlu idik, yüksek faizle borç alıyorduk, enflasyon vardı, şimdi aynı durum devam ediyor. Siyasi istikrar, ekonomi, adalet, eğitim, sağlık, güvenlik, bilim ve teknoloji açısından dün yetersiz idik, bugün de şikayetçiyiz.
*
Maddi ve sosyal kaynaklarımızı değerlendiremedik, özellikle insan sermayemizi günümüz dünyasının gerektirdiği niteliklerle donatamadık. Üniversitelerimiz toplumsal bir sıçramaya yol açmadı. Osmanlı kendi çağında küçülüp yıkılırken hangi şeylerden mahrum ise, bugün de üç aşağı beş yukarı benzer konularda zafiyetimiz devam ediyor.
Tarımda, sanayide, istihdamda dünya ülkeleri ile kıyaslandığında gerilerde kaldık. Toplumsal ölçekteki sıkıntılar hep devam ediyor. Çözüm arayışları siyaset ortamını zaman zaman çok gerdi, kitleleri kurtarıcı beklemeye kadar götürdü.
Her siyasi görüş ben daha iyi yönetirim iddiasıyla iş başına geldi ama bekleneni veremedi. İyi yönetimin ve yöneticiliğin gerektirdiği vasıf ve özelliklerden mahrum kadrolar başarısızlıklarını beka, devlet, millet, vatan, bayrak, din, dış düşman, terör gibi konularla kapatma yoluna gitti.
*
Türkiye baştan beri iyi yönetilmedi, modernleşme sürecini iyi yönetemedi. Tabii ki kesin genellemelere, abartılmış indirgemelere itibar etmemek gerekir. Ama darbeler dahil geçmişteki ve günümüzdeki toplumsal gerginliklerin ve başarısızlıklarımızın kökeninde büyük ölçüde yönetim zafiyeti, kötü yönetim gerçeği vardır.
Sadece korku iklimi ve adaletsizlik değil ülkenin az gelişmişliği, milli gelir azlığı, verimsizlik, enflasyon, işsizlik, israf ve saltanat düzeni de kötü yönetim kaynaklıdır.
Asıl beka tehdidi zamana yayılmış, sosyolojik bir olgu gibi gözüken, özellikle kamu yönetimi alanındaki kötü yönetim zihniyeti ve uygulamalarıdır. Beka konuşuluyorsa dünden bugüne iktidarı elinde tutan güçlere, bunların kim olduğuna bakmak gerekmez mi?
Kerameti kendinden menkul o kadar siyasetçi ve yönetici vardır ki. Ülkemizde dünden bugüne en zayıf olduğumuz alanın “kamu yönetimi” olduğunu itiraf etmek gerekir. Kamu yönetiminde kötü ve kolay yönetim anlayışı neredeyse kurumsallaşmıştır!
*
Doğrudur, bir toplumun hayatında siyaset kurumu ve siyasetçiler çok önemlidir. Ülkenin nasıl yönetileceği, iktidar gücünün ve ülke kaynaklarının nasıl kullanılacağı hayati niteliktedir. Ama siyasetin üst düzeyde bir bilgi birikimini, bütüncü bir bakış açısını ve aynı zamanda “analitik düşünmeyi” gerektirdiğini de unutmamak gerekir. “Sürdürülebilir” bir sistem kurmak önemli, bu sistemi kurumsallaştırmak da daha önemlidir.
Devletin temel yapısını ve işleyişini sağlam esaslara bağlamak belki de ülkenin bekasını temin edecek unsurların başında gelir. Bu çerçevede insan haklarını, hukukun üstünlüğünü, kuvvetler ayrılığını, adil ve serbest seçimleri, hesap verebilmeyi teminat altına alan çağdaş demokratik bir rejim “olmazsa olmaz” bir zorunluluktur.
*
Çağdaş yönetim anlayışına ve yöneticilik bilgisine değer vermek akıllı olmak demektir. Günümüzde atom bombasının nasıl yapıldığı, bir balinaya nasıl ip atlatılacağı veya en iyi domatesin nasıl yetiştirileceği bilgisine ulaşmak zor değildir.
Bunun gibi, bir ülkenin nasıl yönetileceği dahil hayatın her alanıyla ilgili en son bilgiler, yöntem ve uygulamalar, neredeyse meydanda ve herkesin kullanımına açıktır. Toplumsal problemlerin çözümü için benzer ve farklı ülke örnekleri incelenerek, en iyi uygulamalardan yararlanarak bir yol haritası rahatlıkla çıkarılabilecektir.
Bugünün dünyasında demokraside, hukuk düzeninde, ekonomide, eğitimde yani toplumsal gelişmede önceliklerin ne olması gerektiği, sürecin nasıl yönetileceği, ne kadar zaman ve finansman, hangi nitelikte insan kaynağı gerektirdiği, hangi şartlarda başarılı ya da başarısız olunacağı önceden bilinebilmektedir.
Yeter ki inanç ve ideoloji temelli önyargılar bir tarafa bırakılsın ve bilgiye, bilime ve liyakate saygılı olunsun.
*
İyi ki seçme ve seçilme imkanına sahibiz. Cumhuriyeti ve demokrasiyi kuranları, ülkeyi bugünlere getirenler ile dün bugün samimi olarak ülkeye hizmet eden siyasetçi veya bürokrat bütün insanları minnetle anmak gerekir.
Önemli bir yol ayrımındayız ve ülkeyi yönetecek ismi, kadroları seçiyoruz.
Bir ülkeyi yönetecek olanları seçmek zor iş doğrusu. Çünkü yanlış tercihin bedeli hayli ağır olabilir.
Ülkeyi yönetecek siyasi iradeyi belirlerken, hangi değer ve standartlara göre yaşayacağız, ona da karar vereceğiz.
*
Konu yeni sistemde cumhurbaşkanı seçimi olunca iktidar ve muhalefet arasında süren taktik savaşları, ölçüsüz suçlama furyası şeklinde bütün hızıyla devam ediyor
Bu seçimlerde muhtemelen pek çok konuda dünya rekorunu kırmışızdır! Seçim propaganda dönemi de olsa, milletin oyunu isterken muhalefeti terörist gibi, seçimleri ölüm kalım meselesi gibi gösteren parti liderleri, devlet görevlileri ne yapmaktadır? Bu bir çılgınlıktır.
Kitleler yanıltılabilir. Seçilecek adayın vizyonu, değerleri, kadrosu, yöneticilik yeteneği üzerinde düşünülen konular değildir. “Renk aşkı” her zaman gerçeklerden daha önemli olabilmektedir. Bazen en kötü siyasetçiler niçin en yüksek oyu alır sorusunun cevabını buralarda aramak gerekir.
Mesela karizmatik bir liderin kötü ve berbat bir yönetici olabileceği gibi hususlar akla bile getirilmez!
*
Bizim partilerimiz esasen “yerli ve millidir”.
Seçim söz konusu olunca, liyakat çoğu kere şansa kalır. Ülkemizde geleneği pek bulunmayan demokrasinin zaman içinde bir tür “negatif seleksiyon mekanizmasına” dönüştüğünü söylemek mümkündür.
En önemli kaygısı partinin başında ya da iktidarda kalmak olan liderlerin ve ne pahasına olursa olsun yeniden seçilmek isteyen milletvekillerinin bulunduğu bir düzenden daha fazla ne beklenebilir ki?
Cemaatleşmiş partilerimiz, şeyhleri andıran siyasi liderlerimiz, onlara inanan, bağlanan partililerimiz vardır.
*
Günümüz dünyasında ehliyet ve liyakat sahibi bir yönetici kadrosu herhangi bir ülkeyi kısa denebilecek süre içinde değiştirip dönüştürebilir.
Toplumsal barış ve gelişme, ehliyet ve liyakati esas alan bir süreçtir. Bir toplum adalete, bilgiye, ehliyet ve liyakate dayanmadan asla gelişip güçlenemez.
Vizyon sahibi, iyi liderlik ve yöneticilik yapabilecek, bilgili, ahlâklı siyasetçi ve bürokrat kadroların bulunmadığı bir ülkenin önü kapalıdır.
Hakkaniyet adına, ülkemizin daha iyi yönetilmesi adına tercih yaparken bilmem kendi zihin ve duygu zincirlerimizi ne ölçüde kırabileceğiz?
İnşallah iyi bir yönetim ve yöneticiler seçebiliriz.
…
Nurettin Kaldırımcı: Profesör, İşletme Yönetimi. Rekabet Kurumu eski Başkanı. 20. dönem Kayseri Milletvekili (1995-1999).