NURETTİN KALDIRIMCI : Haysiyet ve seçimler

05.05.2024

Haysiyet duyarlılığı ve seçim-seçilme hakkı özgürlük ortamında yükselen bir olgudur. Özgürlüğün ne kadarsa haysiyetin ve seçme seçilme hakkın da o kadardır.

Ülkenin yönetiminde söz sahibi olma imkanı veren seçimler haysiyet işidir. Kölelerin seçme, seçilme veya yönetime katılma hakkı yoktur.

Haysiyet; insan olarak saygı görmek, insanca muameleye muhatap olmak ve aynı zamanda “iyi yönetilmektir”. İyi yönetim hakkı temel hak ve özgürlüklerin kullanılmasını ve geliştirilmesini, temel ihtiyaçların karşılanmasını ve korkmamayı da içerir.

İnsana saygı, eşitlik ve adalet yoksa, temel insan haklarına ve ifade özgürlüğüne gerekli özen gösterilmiyorsa, kim haysiyetten ve gerçek anlamda seçimden bahsedebilir?

***

Yalanın doğru gibi sunulduğu kontrollü bir medya düzeninde her türlü manipülasyon ve dezenformasyon bireyin ve toplumun haysiyetine saygısızlıktır.

Hukuksuzluk, yolsuzluk, keyfilik ve enflasyon rekorlarına rağmen siyaseten umursamazlık kalıcı hale gelmişse, bu durum maalesef toplumun haysiyetine sahip çıkmadığının bir göstergesidir.

Hukuk ve adil yargılanma çığlıkları duyulmadığında, fakat seçimler kazanıldığında rejimin adı tabii ki demokrasi olmayacaktır.

Ülkemizin uluslararası arenadaki yeri veya insani gelişmişlik itibarıyla bulunduğu konum bireysel olduğu kadar toplumsal bakımdan da haysiyet meselesi değil midir?

***

Her şeyden önce siyasi rejim, haysiyet meselesidir.

Demokratik olmayan rejimlerde en istenilmeyen şey; hakkına, hukukuna yani haysiyetine sahip çıkan vatandaş kitlesidir.

Bu bağlamda vatandaşlık manipülatif yol ve yöntemlerle modern köleliğe dönüşmemelidir.

Demokrasilerin geldiği bu aşamada, gerçekleri saklamak, kitleleri manipüle etmek, itaati, itirazsızlığı, korkuyu beslemek modern kölelik anlayışıdır.

Serbest seçimlerin yapıldığı fakat otoriterleşme eğilimlerinin güçlü olduğu ülkelerdeki gün görmedik propaganda teknikleri, troll ordusu besleme, medyayı terbiye etme; köleler uyanmasın, itaat etsin, oy versin diyedir.

Besim F. Dellaloğlu ne güzel özetlemiştir: “Demokrasi tüm siyasi rejimler içinde en haysiyetli olanıdır çünkü haysiyetli olmayı teşvik eder… Hukukun gücünün etkin olduğu toplumlar daha haysiyetli toplumlardır. Güçlünün hukukunun egemen olduğu toplumlar ise göreli olarak daha haysiyetsizdirler.”

Otoriter, totaliter rejimler toplumda haysiyet bırakmaz. Lider tüm haysiyetleri ezer, geçer. Çevresindekilerin haysiyetlerini emer ve onları haysiyetsizleştirir.

Otoriter rejimler haysiyet celladıdır. İnsanda haysiyet de şahsiyet de bırakmaz. Çünkü herkes otoriteye benzemek zorundadır. Herkes otoriteden farklı olmadığını kanıtlamak zorundadır” (Haysiyetin Sosyolojisi, Perspektif, 21 Nisan 2022).

 ***

İlkelilik yerine popülizm ve oportünizmin egemen olduğu bir ortamda, parti liderlerinin uygun gördüğü adaylar ve şapkadan tavşan çıkarma yarışını andırır kampanyalarla seçimlere gidiyoruz.

Seçim gündeme geldiğinde bir haftada olup bitse dediğim, bunaltıcı, bıktırıcı ortamda kendimi işkenceye maruz biri gibi gördüğüm zamanlar oldu.

Bir de televizyonda ne var ne yok arayışı içinde iseniz, vay halinize. Yalana, yanlışa, iftiraya, abartmaya dayanıklı değilseniz, gelin de üzülmeyin ve öfkelenmeyin.

Sanki 2000’li yıllardan geriye gittik gibi. Medya ve iletişim imkanları olağanüstü geliştiği halde.

Televizyonda veya başka ortamlarda parti liderlerinin bir araya gelip konuşamadığı, yalanlı dolanlı, prompter destekli, her şehirde toplama kalabalıklarla meydan mitingi yapmayı marifet zanneden çağdışı siyaset anlayışı şimdilik hakim gözüküyor.

Partilerin seçim kampanyaları kutuplaştırmak, ötekileştirmek, cehaleti yaygınlaştırmak ya da çoğaltmak sürecine dönüşmüş gibi.

En kötüsü iktidarın muhalefete yönelik teröre destek ve dış güçlerle irtibat suçlamaları. Seçimleri ve muhtemel bir kaybı siyasi darbe olarak tanımlamak, muhalefeti teröristlerle, iç ve dış düşmanlarla işbirliği yapmakla suçlamak, millete ve memlekete en büyük kötülük değil mi?

Siyasetçiler ülkenin iklimini bozucu zehirli dili bir tarafa bırakmalı. Bir siyasetçinin nezaketi ve medeniliği rakibine, muhalif görüştekilere haksızlık yapmamaktan geçer. Her haksızlık kutuplaşmaya ve “rövanşizme” bir davetiyedir.

Kuvvetler ayrılığının olmadığı, iktidar partisinin devlet ile bütünleştiği bu ortamda sağduyu sahibi bir vatandaş nasıl tedirgin olmasın? Seçimlerin kurallara uygun yapılacağından nasıl emin olsun?

***

Siyasetin, seçimlerin ve demokrasinin olmazsa olmazlarının başında hukuk kadar ahlâk da gelir.

Bizi millet yapan, bir arada tutan değerlerimiz propaganda kampanyalarına kurban edilmemeli. Hamaset edebiyatı siyasi görgüsüzlüktür.

Tarih, din ve mezhep tartışmaları artık geride bırakılmalıdır. Dindarlık, milliyetçilik, Atatürkçülük gibi aidiyet ve kimlikler, vatan, millet ve bayrak sevgisi gibi duygular oy toplamaya ve rakipleri suçlamaya malzeme teşkil etmemelidir.

Susup susup da seçimlere yakın ne olduğu belli olmayan ama kesin “makyavelizm” kokan jestler yapan iktidar veya muhalefet yerli-milli olsalar da akıl, mantık, hukuk ve ahlâk üzere değiller.

Her seçim öncesi olduğu gibi bu defa da doğal gaz ve petrol bulunmasına üzülmek mi sevinmek mi gerekir? Gelecek kuşaklar üzerinden halka bol kepçe “promosyon” dağıtan iktidara ve muhalefete ne denebilir?

İktidar veya muhalefete sormak gerekir: Eğer vaatleriniz makul ve meşru ise bugüne kadar neredeydiniz? Yüz güldüren, hayatı kolaylaştıran “bonusları” vatandaşa niçin çok gördünüz de son dakika sürprizine döndürüp bugünlere sakladınız?

Seçim kazanmak veya iktidarda kalmak adına popülist yöntemleri kullanan, bunun için gelecek kuşakları feda eden anlayış ne samimi ne çağdaş ne de demokrattır.

İktidarı kaybetmemek için devleti yanına alan, kamu yetkisini ve devlet imkanlarını seçim kazanmak için araçsallaştıran siyasetçilerin kazandığı hiçbir seçim demokratik değildir. 

*** 

Haysiyet ile sorumluluk, ahlâk ve maneviyat bağdaştırılamaz mı?

Dindar ve muhafazakâr bilinen insanların iktidarında adalet, hakkaniyet, liyakat, eşitlik, ifade hürriyeti yerlerde sürünürken bunları hiç ele almayıp her defasında yollar, köprüler, tüneller ile cevap yetiştirmek; tanklardan, motorlardan, uçak ve gemilerden söz etmek ve bunların göze sokmak ayıp olmuyor mu?

Başarılarını anlatırken ülkenin hep geçmişinden rakamlar veren, aynı dönemde diğer ülkelerin bizi sollayıp geçtiğini unutturan iktidar siyasetçileri, siyaset ahlâkının neresinde?

Her seçim bir haysiyet sınavıdır. Vatandaşlar haysiyet duyarlılığı ile seçim yapmak, oy vermek durumundadır. Samimi görüşüm, bu kadar “vukuât” karşısında oy vermemenin, her ilgisizliğin, her suskunluğun haysiyet fukaralığı olduğu yönündedir.

***

Demokrasi hak edilmeli, istenilmeli, gerekirse bedel ödenmelidir. Kültürün asli bir parçası olmadığı ülkelerde tepeden, elitler tarafından lütuf olarak verilmeye çalışıldığında demokrasi naif ve kırılgan olabilmektedir.

Eninde sonunda toplumlar layık olduğunu buluyor, hak ettiği şekilde yaşıyor ve yönetiliyor.

Yerli ve milli bir anlayış çerçevesinde 14 Mayıs seçimlerine gidiyoruz.

Ülkem için hayırlı olmasını yürekten istiyorum; ama bu ilkesiz, görgüsüz gidişin sonuçları konusunda maalesef çok iyimser değilim.

Hem problem hem çözüm için kritik konunun “kaht-ı ricâl” olduğunu nasıl inkar edebiliriz ki!

Nurettin Kaldırımcı: Profesör, İşletme Yönetimi. Rekabet Kurumu eski Başkanı. 20. dönem Kayseri Milletvekili (1995-1999).

Birisi “NURETTİN KALDIRIMCI : Haysiyet ve seçimler” üzerinde düşündü

  1. Günümızde yaşananların özü tam da işte budur.
    Tümüne katılıyor ve altına imzamı atıyorum.
    Tespitler muhteşem.
    Saygıyla

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir